toolbar powered by Conduit

   
  MyandYourFamily
  Biyoloji
 

HÜCRE ZARINDAN MADDE GEÇİŞİ


Hücre zarının en önemli özelliği, canlı ve seçici – geçirgen olmasıdır.
 

 


PASİF TAŞIMA (ENERJİ HARCANMAZ)
Difüzyon (Yayılma)
Madde moleküllerinin çok yoğun olduğu ortamdan az yoğun olduğu ortama doğru yayılmalarıdır.
Difüzyon sırasında enerji harcanmaz ve canlılık şart değildir.
Bazı durumlarda difüzyona uğrayacak madde bir taşıyıcı proteinle hücreye alınabilir.
Buna ise kolaylaştırılmış difüzyon denir. Hücre zarı korundan geçebilecek maddeler; glikoz, gliserol, yağ asitleri
amino asitler, elementler,su ve bazı inorganik bileşiklerdir.
 

 


Osmoz (Suyun Difüzyonu)
Suyun seçici geçirgen bir zardan difüzyonuna denir. Osmozda da enerji harcanmaz ve canlılık şart değildir. Ancak seçici geçirgen zar bulunmak zorundadır.

Emme Kuvveti: Yoğun ortamın yoğunluğundan dolayı diğer ortamdan Su emebilme kuvvetine denir.
Osmotik Basınç: Yoğun ortama doğru hareket eden su molekülleri zardan geçebilmek için zara uyguladığı kuvvete denir.
Turgor Basınç: Yoğun olan hücrelere aşırı su geçişi sonucu dolan hücre hacminin su tutamayacağından suyun dışarı çıkmak için zara yaptığı basınca denir.
Plasmolis: Yoğun ortamlara koyulan hücrelerin zamanla su kaybederek büzülmesi olayına denir.Eğer hücre çok yoğun ortama konulursa ölebilir.
Deplazmolis:Az yoğun ortama koyulan hücrelerin zamanla su alarak şişmesi olayına denir. Hücrenin konulduğu ortam çok sulu olduğundan şişerek patlayabilir.
İzotonik Çözelti: Çözeni ve çözüneni eşit olan çözeltilerdir.
Hipertonik Çözelti: Çözeni az çözüneni fazla olan yoğun çözeltilerdir.
Hipotonik Çözelti: Çözeni fazla çözüneni az olan sulu çözeltidir.

AKTİF TAŞIMA (ENERJİ HARCANIR)
Aktif Taşıma
Maddelerin az yoğun ortamdan çok yoğun ortama taşınmasına denir.
Aktif taşıma ancak canlı hücrelerde gerçekleşir. Çünkü ATP harcanır ve enzimler iş görür.
Bu olayda, taşınacak maddelerin porlardan sığabilecek kadar küçük olması gerekir.
İyonların çoğu yoğun ortamdan az yoğun ortama aktif olarak geçer.
Endositoz
Bu olaylarda da enerji harcanır.
Her iki olay hayvan hücrelerinde görülmesine karşılık, bitki hücrelerinde Endositoz görülmez.
Endositoz, pordan geçemeyecek kadar büyük moleküllerin hücre içerisine alınmasıdır.
Alınan madde sıvı ise pinositoz, katı ise fagositoz adını alır.
Ekzositoz
Ekzositoz, hücre içerisinde oluşturulan enzim, hormon, çeşitli proteinler, bitkilerde reçine ve eterik yağlar, hayvanlarda mukus ve diğer büyük moleküllü salgı maddelerinin golgi yardımıyla, küçük kesecikler halinde taşınarak dışarı atılmalarına denir.






EŞEYSİZ ÜREME
İlkel yapılı canlılarda görülür. Tek bir ata canlının faaliyetiyle gerçekleşir. Üremenin temelinde mitoz bölünme bulunur. Oluşan yavru canlılar tamamen ana canlıya benzer canlılar arasında çeşitlilik bulunmaz.
1. Bölünerek Çoğalma
Bir hücreli canlılarda görülen en hızlı çoğalma biçimidir. Bakteriler, amip, öglena, paramesyum bu şekilde çoğalır.
2. Tomurcuklanarak Çoğalma
Ana canlıdan oluşan çıkıntıların zamanla gelişmesiyle yavru canlılar oluşur. Bu yavrular bağımsız ya da beraber yaşayabilir. Bira mayası, sünger, hidra ve mercanlarda görülür.
3. Sporla Çoğalma
Özel olarak üretilmiş tohum şeklindeki bir hücreli sporlarla sağlanır. Sporlar uygun şartları bulduklarında çimlenerek yeni bir canlıyı oluşturur. Çiçeksiz bitkiler, mantarlar ve sıtma etkeni olan plazmodyumda görülür.
4. Rejenerasyonla Çoğalma
Vücuttan kopan parçanın yenilenip gelişmesiyle yavru canlıların oluşmasıdır. Yassı solucan planarya, toprak solucanı ve deniz yıldızlarında görülür.
5. Çelikle ve Yumruyla Çoğalma
Bazı çiçekli bitkilerde gövde parçalarının toprakta filizlenmesi sonucu sağlanır. Söğüt, iğde, gül, üzüm, patates gibi bitkilerde görülür.
EŞEYLİ ÜREME
Gelişmiş yapılı olan canlılarda görülür. İki farklı atanın katkısıyla gerçekleşir. Cinsiyet faktörü kullanılır. Atalardan birisi erkek ve diğeride dişi cinsiyetinde olur. Üremenin temelinde mayoz bölünme ve döllenme olayları bulunur. Oluşan yavrular birbirinden ve ata canlılardan farklı karakterlerde olurlar.
Eşeyli çoğalma sonucu oluşan bireylerde çeşitlilik bulunduğu için çevre şartlarına uyma yenetekleri çok yüksektir. Daha çok çiçekli bitki, hayvan ve insanlarda görülür. Eşeyli üremede 3 temel mekanizma vardır.

• Mayoz bölünme : Sperm ve yumurtanın oluşturulmasını sağlar.
• Döllenme : Sperm ve yumurtaların birleşerek döllenmiş yumurta olan zigotun oluşmasını sağlar. Genel olarak suda yaşayan canlılarda dış döllenme; karada yaşayan canlılarda iç döllenme kullanılır.
• Gelişme : Zigotun mitoz bölünmelerle büyüyüp farklılaşarak yavru canlıyı oluşturmasıdır. Gelişmesini yumurta içinde ve vücut dışında tamamlayanlar dış gelişme; gelişmesini anne rahminde tamamlayanlar iç gelişme yaparlar.

Zigot:Gametlerin birleşmesi sonucu(döllenme) oluşan yapıdır. Zigottan sonraki bölünmeler mitoz bölünmedir.
Hermafroditlik:Bir organizmanın hem erkek hem de dişi eşey organlarını barındırmasıdır.
Partenogenez:Döllenmiş yumurtanın gelişerek tam teşekküllü bir bireyi oluşturmasıdır. Bu birey cinsiyet olarak erkek olup, vücut hücreleri haploit kromozom sayısına sahiptir. Döllenen yumurtalardan mutlaka dişi bireyler oluşur. Arılar ve bitki bitlerinde görülür.
Metagenez (döl almaşı) :Eşeyli üremenin ardından eşeysiz üremenin gerçekleşmesidir. Sıtma mikrobu, deniz anası, eğrelti ve karayosunlarında görülür.

İNSANDA ÇOĞALMA
İnsanın çoğalmasında, erkek ve dişi üreme sistemi kullanılır. Erkek üreme sisteminde bulunan testisler, mayozla milyonlarca spermin oluşturulmasını sağlar. Spermler küçük, kamçılı ve hareketlidir. İçerisinde 23 tane kromozom bulunur. Dişi üreme sisteminde bulunan yumurtalıklar ayda bir olmak üzere mayozla yumurtanın oluşmasını sağlarlar. Yumurtalar büyük, kamçısız ve hareketsizdir. Çekirdeğinde 23 tane kromozom bulunur.
İnsanların çoğalmasında iç döllenme ve iç gelişme olayları kullanılır. Spermler yumurtanın yumurta kanalında döllenmesini sağlarlar. Yumurta kanalında oluşan zigot hemen bölünmeye başlar. Zigotun bölünmesiyle oluşan dut şeklindeki hücre topluluğuna morula denir. Morula döl yatağına (rahim) bağlanarak yavrunun gelişmesini sağlar.
Yavru ile anne rahmi arasındaki bağlantıyı göbek bağı ve plasenta sağlar. Plasenta göbek bağının anne rahmine bağlandığı kısımdır. Burada yavru kanı ile anne kanı arasında madde alış verişi yapılır. Embriyo 9 aylık gelişim süreci sonunda doğarak anneden bağımsızlığını kazanır.
Annenin sağlıklı bir bebeğe sahip olması için; yeterli ve dengeli beslenmesi, sigara, alkol ve uyuşturucudan uzak durması, doktor kontrolünde bulunması gereklidir

HAYVANLARDA ÜREME
Üreme sistemi+boşaltım sistemi ürogenital sistem adını alır.
İç döllenme:Kara hayvanlarında görülür. Döllenme dişinin vücudu içinde olur. Bu nedenle az sayıdaki üreme hücresi tür sürekliliği için yeterlidir. Bazı canlılar suda yaşamalarına karşın, yavru sayısını koruyabilmek için iç döllenme yapabilirler (köpek balığı, lepistes)
Dış Döllenme: Suda yaşayan hayvanların çoğunda çiftleşme için herhangi bir organı genellikle bulunmadığından, sperm hücreleri dış ortama serbestçe bırakılır. Dış ortamda gerçekleşen bu döllenmeye Dış döllenme denir. .(balina, fok, yunus gibi memeliler hariç)
Balık ve kurbağalarda üreme: Dış döllenme görülür, yumurtalarında kabuk oluşmaz.
Sürüngen ve kuşlarda üreme: İç döllenme dış gelişme görülür. Embriyo gelişimini yumurta içinde tamamlar.
Memelilerde üreme:İç döllenme, iç gelişme gözlenir. Gagalı ve keseli memeliler de yavru gelişimini ana vücudu içinde gerçekleştirir, besini yumurtadan alır. Plasentalı memelilerde, emriyo dişinin uterusu(döl yatağı) içinde gelişir.
Başkalaşım(metamorfoz):Çok yumurta oluşturan bazı canlılarda yumurta içindeki besin maddesi (vitellüs) çok az olduğundan embriyo gelişimini tamamlamadan yumuırta larva halinde çıkar, dışarıda gelişerek ergin birey halini alır. Bu olaya metamorfoz denir. Kurbağalarda görülür.




VİRÜSLER
En küçük ve basit yapılı organizma olarak kabul edilir. Yapısı, kalıtsal madde ve protein kılıftan ibarettir. Kalıtsal madde, virüsün yaşamsal olayları gerçekleştirmesini ve çoğalmasını sağlar. Bazı virüslerde sadece DNA ve bazılarında da sadece RNA şeklinde bulunur. Protein kılıf, kalıtsal maddenin etrafını çevreleyen bir kılıftır. Kalıtsal maddeyi dış etkilerden korur.
Virüsler hücre zarı, sitoplazma ve enzimleri taşımadıkları için beslenme, solunum, boşaltım, büyüme, sentez, sindirim gibi aktiviteleri gerçekleştirmezler. Bu nedenle mecburi parazit olup ancak canlı bir hücreye girdiği zaman çoğalabilir. Bu durum bulaştığı canlının hastalanmasına neden olur. (Nezle, Grip, Aids, Kuduz, Hepatit gibi.)
Kendisine uygun bir hücreye girebilen virüs kalıtsal maddesiyle hücre yönetimini ele geçirir. Yeni virüsler, konak hücrenin organelleri ve sitoplazması kullanılarak üretilir.

BAKTERİLER
Virüslerden daha büyük bir hücreli mikroskobik organizmalardır. En basit hücre yapısına sahiptirler. Hücre zarı, sitoplazma, hücre çeperi ve ribozomdan oluşurlar. Çok küçük oldukları için hava ve su yardımıyla dünyanın hemen her tarafına taşınabilirler. Çoğalma hızları yüksek olup dünyada fazla ve yaygın olarak bulunurlar. Bakterilerde şu yapılar bulunabilir.
Kamçı : Bazılarında bulunur. Sulu ortamlarda bakterinin aktif hareketini sağlar.
Klorofiller : Bazılarında bulunur. Bakterilerin ışıklı ortamda fotosentez yapmasını sağlar.
Hücre çeperi : Bakterinin zar ve sitoplazmasına desteklik sağlar. Şeker - protein karışımı bir maddeden oluşur.
Bakteriler bölünerek çok hızlı bir şekilde çoğalırlar. Uygun olmayan şartlarda çevrelerine bir kapsül oluşturarak spor haline geçerler.
Şekillerine göre dört çeşit bakteri grubu bulunur;
• Yuvarlak bakteriler : Üzüm tanesi şeklindedir ve kamçı taşımazlar.
• Çubuksu bakteriler : İnce uzun şekilli bakterilerdir.
• Spiral bakteriler : Kıvrık, burgu şekilli bakterilerdir.
• Virgülsü bakteriler : Kamçıları tek ve uzun bakterilerdir.
Beslenme şekillerine göre 2 çeşit bakteri grubu bulunur.
a. Üretici bakteriler : Taşıdığı klorofilleri yardımıyla fotosentez yapar ve ihtiyaç duyduğu besinlerin üretilmesini sağlarlar.
b. Tüketici bakteriler : İhtiyaç duyduğu besinleri dışarıdan hazır olarak alan bakterilerdir. Bunların da yaşama şekillerine göre farklı tipleri bulunur.
• Çürükçül bakteriler : Canlı artık ve kalıntılarını ayrıştırarak besin ihtiyacını karşılarlar.
• Parazit bakteriler : Başka canlıların vücudunda barınarak hazır besin alır ve hastalık oluştururlar.
• Ortak yaşam bakterileri : Birlikte yaşadığı canlıyla karşılıklı madde alış verişi yaparak beslenirler.
Bakterilerin Faydaları
Çürütücü bakteriler canlı kalıntılarını parçalayarak doğal temizliğin gerçekleşmesini ve toprağın mineral oranının artmasını sağlarlar.
Maya bakterileri fermantasyon sonucu ürettiği asit ve alkolle besinlerin mayalanmasını sağlar. Turşu, içki, yoğurt oluşumu gibi.
Ortak yaşam bakterileri, Selülozun sindirilmesi, vitamin üretilmesi ve azotun tutulması gibi olaylarda birlikte yaşadığı canlıya yardımcı olur.
Bakterilerin Zararları
Patojen ve bazı zararlı bakteriler insanlarda tifo, kolera, zatürre, verem gibi hastalıların oluşmasına neden olurken, bazıları da besinlerin gıda yapısında bozulmalara neden olurlar.

PROTİSTLER

Gelişmiş hücre yapısına sahip olan bir hücreli canlılardır. Vücutları; hücre zarı, sitoplazma, organeller, çekirdek ve bazılarında hareket yapılarından oluşur. Sulu ortamlarda ve canlıların vücudunda yaşayabilirler. Çoğunluğu tüketici olup dışarıdan hazır besin alır. Tatlı sularda yaşayanlarda bulunan kontraktil kofullar fazla suyun boşaltımını sağlar. Hareket özelliklerine göre dört grubu bulunur.
a. Kamçılılar : Aktif hareketini kamçıları yardımıyla sağlarlar. Öglena türlerinde kloroplast bulunur ve fotosentezle besin üretebilirler.
b. Kök ayaklılar : Hücre şekillerini değiştirerek yalancı ayak oluştururlar. Böylece besin alma ve aktif hareketlerini gerçekleştirirler. Amip gibi.
c. Silliler : Hücreleri çevresi kısa sillerle kaplıdır. Sillerin faaliyeti hareket ve beslenmede etkili olur. Yapısında iki tane çekirdek bulunur. Paramesyum gibi.
d. Sporlular : Çoğalmasını sporlar yardımıyla sağlar. Tamamı iç parazit olup hareket yapıları yoktur. Plazmodyum türü insanda sıtma hastalığını oluşturur.

MANTARLAR
Bira mayaları haricinde çok hücreli olan canlı grubudur. Tamamı tüketici olarak beslenir. Spor üreterek çoğalırlar. Ancak çevre şartlarına göre başka üreme şekillerini yapan türleride bulunur. Hücreleri gelişmiş yapıda olup çevrelerinde şeker - protein yapısında olan hücre çeperi bulunur. Yedek besinini glikojen şeklinde depo ederler. Dört farklı grubu bulunur.
a. Küf mantarları : Sporlarının çimlenmesiyle oluşan pamuksu yapıdaki hifleriyle canlı kalıntılarını çürüterek beslenirler.
b. Şapkalı mantarlar : Sporlarının çimlenmesiyle çayır mantarlarını oluşturur. Topraktaki canlı kalıntılarını ayrıştırarak beslenir. Bir kısmı besin olarak kullanılır.
c. Maya mantarları : Tek hücreli olup tomurcuklanarak çoğalabilir. Etil alkol fermantasyonu yaparlar. Hamurun mayalanmasında etkilidirler.
d. Parazit mantarlar : Dış parazit olarak yaşarlar insan, hayvan ve bitkilerde mantar hastalıklarını oluştururlar.





ÇİÇEKLİ BİTKİLER
En gelişmiş bitki grubudur. Vücudunda bütün bitkisel organları bulundurur. Tohum ve meyve oluşturarak çoğalır. Çiçekli bir bitki dört farklı kısımdan oluşur.
1. Kök
Gövdenin toprak altındaki uzantısıdır. Bitkiyi toprağa bağlar ve dik tutar. Bitkinin ihtiyaç duyduğu su ve minarellerin topraktan alınmasını sağlar.Kök üç kısımdan oluşur.
• Ana kök: Kökün toprakta uzamasını sağlayan temel kısmıdır.
• Yan kök: Kökün toprakta yayılmasını sağlayan çıkıntı kısımlarıdır.
• Emici tüy: Kökün toprakla temasını artıran kılsı yapılardır ve kısa zamanda bol su alınmasını sağlarlar.
Kök Çeşitleri
• Kazık kök : Ana kök bir tane olup gelişmiş ve uzamıştır. Çevresinde çok sayıda yan kök bulunur. Genelde ağaçlarda bulunur. Çam, söğüt, gül gibi.
• Saçak kök : Ana kök gelişmemiş olup gövdeden çok sayıda yan kök çıkar. Genelde otsu bitkilerde bulunur. Çim, buğday, nohut gibi.
Bunlardan başka özel görevler yapan besin depolayıcı depo kökler, tırmanmayı sağlayan tutunma kökleri, gövdeyi dik tutan destek kökleri, bitkinin parazit yaşamasını sağlayan sömürme kökleri gibi kök çeşitleride vardır.
2. Gövde
Bitkinin toprak üstünde kalan organlarıdır. Yapısında dallar, iletim boruları, yapraklar, çiçekler ve tomurcuklar bulunur. Fotosentezle besin üretilmesini, besin depolanmasını ve madde iletiminin yapılmasını sağlar. Temelde iki çeşit gövde bulunur.
• Otsu gövde: Yeşil renkli,ince, yumuşak ve zayıftır. Otsu bitkilerde bulunur. Yaşam süreleri bir mevsim ya da bir yıldır. Fasulye, Buğday, Marul, Çim gibi.
• Odunsu gövde: Kahve renkli, kalın, sert ve dirençlidir. Ağaçsı bitkilerde bulunur. Yaşam süreleri uzundur. Gövde çevresinde kabuk şeklinde mantar tabakası bulunur. Gövde içinde yaşı gösteren yaş halkaları vardır. (Elma, çam, kavak, söğüt, sekoya gibi.)
Bazı bitkilerde özel görevler yapan farklı gövde çeşitleri kullanılır. Örneğin yumru gövdeler besin depolar, etli gövdeler su depolar, sarılıcı gövdeler bitkinin desteğe tutunmasını sağlar, sürünücü gövdeler toprakta uzamayı sağlar.
3. Yaprak
Dallardaki yeşil renkli yapılardır. Genelde damarlı ve geniştir. Üzerinde gaz alış verişini sağlayan stomalar (gözenekler) bulunur. Hücrelerinde çok sayıda kloroplast bulunur. Yapraklar;
– Fotosentezle besin üretme, - Solunumla oksijen ve karbondioksit değişimini sağlama,– Dökülerek katı atıkları boşaltma,
– Terlemeye su ve ısı atma, şeklinde görevleri gerçekleştirir. Bazı yapraklar bu görevlerden başka özel faaliyetlerde gerçekleştirirler. Örneğin depo yapraklar besin depolama, diken yapraklar su kaybını azaltma, kapan yapraklar böcek yakalama, sülük yapraklar gövdeyi desteğe bağlama şeklinde faaliyet yaparlar.
4. Çiçek
Bitkilerin eşeyli üremeyi sağlayan organına çiçek denir. Çiçekler genel olarak aşağıdaki kısımlardan oluşur.
• Çanak yaprak : Yeşil renkli olup içerisindeki çiçek kısımlarını dış etkilerden korur.
• Taç yaprak : Renkli ve hoş kokulu olup böcekleri çekerek tozlaşmanın yapılmasını sağlar.
• Erkek organ : Özel bölünmelerle polenlerin çok sayıda üretilmesini sağlar.
• Dişi organ : Vazo şeklinde olup yumurtaların oluşturulmasını ve döllenmesini sağlar. Çiçekli bitkilerde tohum oluşumu sırasında iki temel olay gözlenir.
a. Tozlaşma olayı : Erkek organdaki polenlerin dişi organın üst kısmına taşınmasına denir. Su, rüzgâr, kuş ve böcekler tozlaşmaya yardımcı olurlar.
b. Döllenme olayı : Polenlerin yumurtalıkta bulunan yumurtalarla birleşerek zigotu oluşturmasıdır.

Türün kromozom sayısını taşıyan zigot, mitoz bölünmelerle hızla çoğalarak tohumun oluşmasını sağlar. tohumun yapısında bulunan kabuk içindeki canlı dokuyu korur. Çenekler depoladıkları besinlerle çimleninceye kadar canlı dokuya besin sağlar. Embriyo, canlı dokuyu oluşturur ve çimlenerek bitkinin kısımlarını oluşturur.
Tohumun Çimlenmesi
Tohumun uygun koşullarda yeni bir bitkiyi oluşturmasına çimlenme denir. Çimlenmeyi sağlayan kısım embriyodur. Çimlenme embriyonun büyüme ve gelişmesiyle sağlanır. Tohumun çimlenmesi için üç temel şart gereklidir.
Sıcaklık : Canlı dokudaki hücresel olayların yapılması ve enzimlerin çalışmasını sağlar.
Su : Tohum kabuğunun çatlaması ve yeni hücrelerde sitoplazmanın oluşmasını sağlar.
Oksijen : Tohumun solunumla ihtiyaç duyduğu enerjiyi üretmesini sağlar.
ÇİÇEKSİZ BİTKİLER
Gelişmemiş yapılı ilkel bitkilerdir. Çoğalmalarını spor keselerini kullanarak sağlarlar. Kök, gövde ve yaprakları tam olarak gelişmemiştir. Nemli yerlerde yaşarlar ve fotosentezle besin üretirler. İki ana grubu bulunur.
1. Damarlı Olanlar
Basit yapıda kök, gövde ve yaprakları bulunur. İletim demetleriyle madde taşıması yaparlar. Döl almaşı ile çoğalırlar. Bu gruba eğrelti otu ve kibrit otları örnek verilebilir.
2. Damarsız Olanlar
Su ve kara yosunları bu gruba girer. Kök, gövde ve yaprak taşımazlar. İletim demetleri yoktur. Döl almaşıyla çoğalmalarını gerçekleştirirler.


OMURGASIZ HAYVANLAR

• Çoğunluğu sularda ve nemli bölgelerde yaşarlar.
• Hayvanların en basit bireylerini içerirler. Karada yaşayanları deri ve trake solunumu yaparken sularda yaşayanları yüzey ve solungaç solunumu yaparlar. Altı gruba ayrılarak incelenirler.

1. Süngerler
• En ilkel hayvan grubudur.
• Sularda bir yere tutunarak yaşarlar.
• Vücutlarında doku ve organ farklılaşması yoktur.
• Sudaki besin parçacıklarıyla beslenirler.
• Yumurta oluşumu ve tomurcuklanma ile çoğalırlar.

2. Sölenterler
• Vücutlarında tam bir doku ve organ farklılaşması görülmez.
• Basit bir sindirim kanalı ve ağsı sinir yapılarını taşırlar.
• Sölenterlerin üç çeşidi bulunur. Bunlar deniz adası, mercan ve hidradır.
• Yumurta üretimi ve tomurcuklanma ile çoğalabilirler.

3. Solucanlar
• Doku ve organ farklılaşması görülen ilk hayvan grubudur.
• Kasları yardımıyla aktif hareket edebilirler.
• Yumurta ile çoğalırlar.
• Derileri ince ve nemli olup deri solunumu yaparlar.
• Üç farklı çeşidi bulunur.

• Yassı solucanlar : Vücutları ince uzun ve bölmelidir. Tenya ve planarya bu gruba girer. Tenya iç parazit olup baş, boyun ve yassı halkalardan oluşur. Ağız ve sindirim kanalı yoktur. İnsan ve bazı hayvanların vücudunda barınır. Büyüme ve çoğalması için 2 farklı canlının vücudunu kullanır. Büyümek için ara konak canlının, çoğalmak için son konak canlının vücudunu kullanır. Dört çeşit tenya insan yaşamını etkiler.Tenya yavrularına keseli kurt denir ve ara konağın kaslarında bulunur.Son konağın, ara konak olan canlıyı yemesiyle son konağın vücuduna bulaşır.

• Yuvarlak solucanlar : Vücutları yuvarlak, uzun ve bölmesizdir. Tamamı iç parazittir. İnsan ve hayvanların iç organ ve bağırsaklarında barınırlar. Genelde iyi temizlenmemiş ve pişirilmemiş yiyeceklerle insan vücuduna bulaşabilir. Bağırsak solucanı, trişin, kıl kurdu gibi.

• Halkalı solucanlar : Vücutları uzun ve bölmelidir. Bağımsız olarak yaşarlar. Toprak solucanı ve sülük bu gruba girer. Toprak solucanları toprakla birlikte aldığı organik besinleri yiyerek beslenir. Faaliyetleri sırasında toprağın havalanmasını, nemlenmesini, gübrelenmesini sağlar. Vücudun kopmasıyla rejenerasyon yapıp çoğalabilir.

4. Yumuşakçalar
• Su ve nemli topaklarda yaşarlar. Vücutları nemlidir.
• Karada yaşayanları deri suda yaşayan solungaç solunumu yapar.
• Vücutları çevresinde kavkıları bulunur.
• Ahtapot, midye, salyangoz, mürekkep balığı bu gruba girer.

5. Eklem Bacaklılar
En fazla türe sahip olan hayvan grubudur. Vücutları çevresinde kitin yapılı dış iskelet bulunur. Karada yaşayanları trake ve suda yaşayanları solungaç solunumu yapar. Dört çeşit alt grupta incelenir.
• Böcekler : Vücutları baş, göğüs ve karın kısımlarından oluşur. Yumurtayla çoğalırlar. Büyüme ve gelişmeleri sırasında başkalaşım geçirirler. Kelebek, Karınca, Arı, Çekirge, Karasinek gibi.
• Çok ayaklılar : Her vücut halkasından bir çift ayak çıkar. Kırkayak ve çiyan gibi.
• Örümcekler : Anten ve kanat taşımazlar. Akrep, bit, pire, kene, örümcek gibi.
• Kabuklular : Eklem bacaklıların suda yaşayan grubudur. Yengeç, istakoz, karides gibi.

6. Derisi dikenliler
• Vücut üzerinde dikensi sert çıkıntılar korunmayı sağlar.
• Tamamı sularda yaşar.
• Solungaçlarıyla solunum yaparlar.
• Deniz yıldızı, deniz kestanesi, deniz hıyarı gibi canlılar bu gruba girer.





OMURGALI HAYVANLAR
• Vücutlarında kemik ve kıkırdaktan yapılmış iç iskeletleri bulunur.
• En gelişmiş canlı grubudur.
• Doku ve organ gelişimi en yüksek derecede bulunur.
• Vücutlarında özel görevler yapan sistemler bulunur.
• Hepsi eşeyli yollarla çoğalırlar. Böbrekleriyle boşaltım yaparlar. Omurgalılar beş ayrı grupta toplanırlar.
1. Balıklar
• Tatlı ve tuzlu sularda yaşarlar.
• Solungaç solunumu yaparlar.
• Yüzgeçleriyle hareket ederler.
• Vücutları koruyucu olan pullarla kaplıdır.
• Kalpleri bir kulakçık ve bir karıncık olarak iki odacıklıdır.
• Kalpleri, vücuttaki kirli kanı toplayıp solungaçlara gönderir. Bu nedenle kalpte sadece kirli kan bulunur.
• Soğuk kanlı canlılardır. Vücut sıcaklıkları suya bağlıdır. Kış uykusuna yatmazlar.
• Dış döllenme ve dış gelişmeyle yumurta üreterek çoğalırlar. Köpek balığı, Hamsi, Kefal, Alabalık, Palamut bu gruba girer.
2. Kurbağalar
• Derileri ince ve nemli olan canlılardan oluşur. Su kenarlarında yaşarlar.
• Yavruyken solungaç, erginken deri ve akciğer solunumu yaparlar.
• Arka ayakları uzun olup perdelidir. Sıçramasını ve suda yüzmesini sağlar.
• Dilleri uzun ve yapışkanlıdır. Çoğunlukla böcekleri tutarak beslenirler.
• Kalpleri iki kulakçık ve bir karıncıktan oluşur. Vücuttan gelen kirli kan ile akciğerden gelen temiz kan karıncıkta karışır. Vücuda karışık kan gönderilir. Yeterli enerjiyi üretemediği için soğuk kanlıdırlar.
• Dış döllenme ve dış gelişme şeklinde yumurtayla çoğalırlar.
• Büyümeleri sırasında larvaları başkalaşım geçirir ve erginleşir.
• Kuyruklu ve kuyruksuz kurbağa olarak adlandırılan türleri bulunur.
3. Sürüngenler
• Gövdelerine oranla kol ve bacakları zayıf olduğu için karınları üzerinde sürünürler.
• Vücut çevresi pullarla kaplıdır.
• Akciğerleriyle solunum yaparlar. Kalpleri üç odalı olup iki kulakçık ve bir karıncıktan oluşur. Karıncıkta bulunan yarım perde kirli ve temiz kanın karışmasını azda olsa engeller.
• Vücutta karışık kan dolaşır ve soğuk kanlı canlılardır.
• İç döllenme ve dış gelişme şeklinde yumurtayla çoğalır. 4 farklı alt grubu bulunur.
• Kertenkeleler : Bazı türleri uzun ve hareketli olan kuyruklarını düşmanlarından kaçmak için kopartabilirler. Kopan kuyruk zamanla rejenerasyonla onarılır.
• Yılanlar : Kol ve bacakları yoktur. Kıvrılarak hareket ederler. Zehirli olanlar dişleriyle avlarını etkisiz hale getirirler. Hayvanları yutarak beslenirler. Büyümeleri sırısında derilerini değiştirirler.
• Kaplumbağalar : Vücut çevresinde bağa denen sert ve kalın bir kabuk korunmasını sağlar.
• Timsahlar : Ekvatoral kuşakta yaşarlar. Kış uykusuna yatmazlar. Üst çenesini hareket ettiren tek omurgalı grubudur. Kalpleri dört odacıklıdır. Vücutlarında karışık kan dolaşır. Su kenarlarında yaşarlar.
4. Kuşlar
• Vücutları tüylerle kaplıdır. Tüyler uçmayı ve vücut sıcaklığının korunmasını sağlar.
• Akciğer solunumu yaparlar. Ağız uçları gaga şeklindedir. Ağızlarında diş bulunmaz. Dişin görevini sindirim kanalındaki taşlık organı yapar.
• Kalpleri dört odacıklı olup, sağ tarafta kirli, sol tarafta ise temiz kan bulunur. Vücutta temiz kan ve kirli kan ayrı ayrı dolaşır. Sıcak kanlı canlılardır.
• Oluşturdukları yavrularına bakarlar. İç döllenme ve dış gelişme şeklinde yumurta oluşturarak çoğalırlar. Beslenme ve yaşama şekline göre yırtıcı, tırmanıcı, ötücü, uçamayan, suda yüzebilen türleri bulunur.
5. Memeliler
Vücutları kıl ve ter bezleriyle kaplı olan canlı grubudur. En gelişmiş canlı grubu olup akciğer solunumunu yaparlar. Yeryüzünde ortam adaptasyonları (uyum yetenekleri) en yüksek olan canlılar olup hemen hemen her yerde bulunabilirler.
Kalpleri dört odacıklı olup kirli ve temiz kan karışmaz. Vücutlarında temiz kan dolaşır. Sıcak kanlı canlılardır. Kış uykusuna yatmazlar. İç döllenme ve iç gelişme şeklinde yavrularını belli bir hamilelik sürecinden sonra doğurarak çoğalırlar. Doğan yavrularını sütle besleyerek yetiştirirler. Yavruların bakım ve korunmasını sağlarlar. Beslenme ve yaşama şekline göre altı çeşidi bulunur.
• Otçul memeliler : Besinlerini bitkisel kaynaklardan alırlar. Geviş getirenlerinin mideleri 4 odalıdır ve bağırsakları uzundur. Keçi, koyun, inek gibi.
• Etçil memeliler : Besinlerini hayvansal kaynaklardan alırlar. Ağız ve ayak yapıları yırtıcı özelliktedir. Aslan, kurt, çakal gibi.
• Etçil - otçul memeliler : Besin kaynağı olarak et ve ot kullanabilen canlılardır. Ayı, fare, kedi, köpek gibi.
• Kemirici memeliler : Bitkilerin kök, gövde ve tohumlarını kemirerek beslenirler. Tavşan, sincap, fare gibi.
• Uçan memeliler : Kollarını gövdeye bağlayan pelerin şeklindeki deriyle uçarlar. Yarasa gibi.
• Yüzen memeliler : Kol ve bacakları yüzgeç şeklinde olup su ortamında hareket ederler. Balina, yunus, fok gibi.


SİNİR SİSTEMİ
Organların çalışmasını hızlı, etkili ve elektriksel yollarla düzenleyen yapılardan oluşur. Sinir sistemi sinir telleri yardımıyla tüm vücuttaki olayları denetler ve düzenler. Özelliğine göre 2 kısımdan oluşur.

1. Merkezi Sinir Sistemi
Sinir sisteminin yönetici ve denetleyici kısmıdır. Kafatası ve omurga içindeki sinirsel organlardan oluşur.
a. Beyin: Kafatası içerisindeki en büyük sinirsel organdır. Yüzeyi girintili çıkıntılı olup iki yarım küreden oluşur. Beyinle kafatası arasında bulunan 3 katlı zar beyni sarsıntılardan ve darbelerden korur. Yapısında milyarlarca sinir hücresi ağ şeklinde bulunur. Beyin yardımıyla insan vücudunda;
– Duyu organlarından gelen uyarılar değerlendirilir.
– Problem ve olaylar düşünülür, çözülür.
– Öğrenme faaliyeti ve hafıza olgusu sağlanır.
– Acıkma, susama, uyku, uyanıklık düzenlenir.
– Kan basıncı ve vücut sıcaklığı düzenlenir.
– Hormonların salgılanma zamanı belirlenir.

b. Beyincik : Yapısı beyne benzer ve küçüktür. İki yarım küreden oluşur. Kafatasının arka alt tarafında bulunur. Beyin, iç kulak ve iskelet kaslarıyla bağlantılıdır. Beyincik yardımıyla insan vücudunda;
– Kol ve bacaklardaki kasların birbiriyle uyumlu çalışması sağlanır.
– Kol ve bacaklardaki kasların çalışma derecesi düzenlenir.
– Aktif hareketin dengeli olması sağlanır.

c. Omurilik soğanı : Yüzeyi düz olup soğana benzer bir şekle sahiptir. Boynun üst kısmında bulunur. İstem dışı çalışan iç organları yönetir.
Omurilik soğanı yardımıyla insan vücudunda;
– Solunum sisteminin çalışması düzenlenir.
– Dolaşım sisteminin çalışması düzenlenir.
– Boşaltım sisteminin çalışması düzenlenir.
– Sindirim sisteminin çalışması düzenlenir.

d. Omurilik : Sırtdaki omurga içerisinde bulunur. Yüzeyi düz olup sinir kordonunundan oluşur. Kafatası organları ile vücut organları arasındaki bağlantıyı sağlar.
Omurilik yardımıyla insan vücudunda;
– Beyinle organlar arasında bilgi iletimi sağlanır.
– Refkles davranışlarının oluşması düzenlenir.

Refleks : Vücuda yapılan ani ve güçlü etkilere karşı vücudun aynı şekilde tepki göstermesidir. İstemsiz olarak yapılır. Vücudu koruyucu özelliğe sahiptir. Kazanılma şekline göre 2 çeşidi bulunur.
• Doğuştan kazanılan (kalıtsal) refleks : Genlerle ilgili olup nesilden nesile aktarılır. Her insanda aynı şekilde bulunur.
– Doğan çocuğun emme hareketi
– İğne batan parmağın çekilmesi
– Gürültülü sesten ürkme
– Göz bebeğinin büyüyüp küçülmesi
• Sonradan kazanılan (şartlı) refleks : Doğumdan sonra deneyimlerle ve öğrenme sonucu kazanılır. Nesilden nesile aktarılmaz.
– Limon görünce ağzının sulanması
– Örgü örme, dans etme, yüzme davranışları
– Bisiklet ve araba sürme davranışları

2. Çevresel Sinir Sistemi
Vücudu ağaç kökü şeklinde saran sinir liflerinden oluşur. Merkezi sinir sistemi ve vücut organları arasındaki sinirsel iletimi sağlar.

Sinirlerin Yapı ve Özellikleri
Sinir dokusunu oluşturun hücrelere nöron denir. Milyarlarca nöron insan vücudunu ağ gibi sararak yönetimi sağlarlar. Nöronlar görevleri için aşırı farklılaşmış olup bölünme yetenekleri yoktur. Çalışmaları sırasında bol miktarda enerji harcarlar. Nöronların şekilleri benzer olup 3 kısımdan oluşurlar.
Dendrit : Kısa ve çok sayıda olan uzantılardır. Çevreden aldıkları uyarıları aksona taşırlar.
Akson : Uzun ve bir tanedir. Dendritten aldığı uyarıları hedefi olan organa doğru taşır.
Gövde : Nöronun çekirdek ve organellerinin bulunduğu sitoplazma kısmıdır. Hücredeki hayatsal olayları gerçekleştirir.
Miyelin kılıf : Bazı nöronlarda, aksonların çevresiyle yalıtımını sağlayarak uyartıların daha hızlı taşınmasını sağlar.
Uyarı : Nöronları etkileyen çevresel değişmelerdir.
Uyartı (İmpuls) : Uyarılar etkisiyle nöronlarda oluşan elektiriksel ve kimyasal değişmelerdir. İnsan vücudunda görev ve taşınan bilginin farklılığına göre 3 çeşit sinir hücresi kullanılır.
• Duyu nöronu : Uyarıları duyu organlarından merkezi sinir sistemine taşır.
• Motor nöron : Merkezi sinir sisteminden organlara doğru emir taşır.
• Ara nöron : Merkezi sinir sistemini oluşturur.
Uyarı ve emirler sinirler üzerinde uyartılar şeklinde taşınırlar. Taşınma hızları sabit olup oluşma miktarları değişebilir. Uyartılar nöronlar üzerinde iyonlar yardımıyla elektriksel; Nöronlar arasında hormonlar yardımıyla kimyasal olarak taşınır.
Nöronlar birbirine bağlandığı bölgelere sinaps denir. Sinapslar bir nöronun aksonuyla diğerinin dendriti arasında kurulur.
Uyartılar sinapslar üzerinde salgılanan özel hormonlarla taşınır. Böylece uyartının hangi yolu takip ederek hangi organa ulaşacağı belirlenir.






HORMON SİSTEMİ
Organların çalışmalarını yavaş, zayıf ve uzun süreli olarak etkileyen sistemdir.
Organların çalışmasını ürettiği hormonlar yardımıyla düzenler.
Üzerinde özel mesaj taşıyan protein ve yağ yapılı maddelere hormon denir.
Hormonlar özel salgı bezlerinde üretilirler.
İhtiyaç anında belli miktarda salgılanıp kanla tüm vücuda yayılırlar.
Hormonlar belirli orgaların çalışmasını bir süre etkiler.
Hormonların az ya da aşırı miktarda salgılanması hastalık oluşmasına etkide bulunur.
Her bir hormonun yapı ve etkisi birbirinden farklıdır. İnsanda hormon üreten organlar ve görevleri birbirinden farklıdır.

1. Hipofiz Bezi
Beynin alt kısmında bulunan küçük bir bezdir. Sinir sistemi ile hormonal sistem arasındaki bağlantıyı sağlar. Çok çeşitli hormonları salgılar ve vücudu yönetir. Hipofiz bezi yardımıyla insan vücudunda;
– Diğer salgı bezlerinin çalışması yönetilir.
– Yaşa uygun büyüme ve gelişme sağlanır.
– Vücutta tutulacak su miktarı belirlenir.
– Damarlardaki kan basıncının kontrolü sağlanır.
– Doğum öncesi süt bezlerinin gelişmesi sağlanır.
– Sperm ve yumurta üretiminin düzenlenmesi sağlanır.

2. Epifiz Bezi
Beyin yarım kürelerinin arasında bulunur. Çalışması ışık miktarından etkilenir. Epifiz bezi yardımıyla canlılarda;
– Ergenlik dönemine kadar eşeysel gelişme önlenir.
– Günlük uyku, uyanıklık peryodu düzenlenir.
– Hayvanların mevsimsel üreme davranışları düzenlenir.

3. Tiroit Bezi
Gırtlağın sağında ve solunda bulunur. İki parçalı olup iki çeşit hormon salgılar. Tiroit bezi yardımıyla insan vücudunda;
• Tiroksin hormonu salgılanır. Bu hormon hücrelerdeki enerji üretim hızını etkiler. Besin ve oksijen kullanımını artırır.
• Kalsitonin hormonu salgılanır. Bu hormon kandaki kalsiyum ve fosfat miktarını düzenler. Kemiklerin sertleşmesini sağlar.

4. Böbrek Üstü Bezi
Vücudun arka tarafında bel hizasında bir çift olarak bulunur. Böbreğin üzerinde bağımsız olarak çalışır. İki çeşit hormon salgılar. Böbrek üstü bezi yardımıyla insan vücudunda;
• Adrenalin hormonu salgılanır. Bu hormon korku, çoşku, heyecan, öfke anlarında metabolizmanın hızlanmasını sağlar.
• Aldosteron hormonu salgılanır. Bu hormon kandaki mineral oranını ayarlar. Fazlasının idrara geçmesini sağlar.

5. Pankreas Bezi
Hem hormon hem de sindirim enzimi üretebilen karma bir bezdir. Midenin hemen altında bulunur. İki çeşit hormon salgılar ve kan şekeri seviyesinin sabit değerde kalmasını sağlar. Pankreas yardımıyla insan vücudunda;
• Glukagon hormonu salgılanır. Bu hormon hücrelerde depolanmış glikojenin eritilerek kana geçmesini ve kan şekerinin artmasını sağlar.
• İnsülin hormonu salgılanır. Bu hormon kandaki şekerin hücrelere geçerek depolanmasını ve kan şekerinin azalmasını sağlar.

6. Eşey Bezleri
Cinsiyetle ilgili olup erkeklerde testis, dişilerde yumurtalık şeklinde bulunur. Bazı eşey karakterlerinin oluşması ve üreme faaliyetinin yapılmasını sağlar. Eşey bezleri yardımıyla insan vücudunda;
– Sperm ve yumurta hücrelerinin üretimi sağlanır.
– Erkek ve dişilerde ilgili cinsiyet karakterlerinin oluşması sağlanır.



















DUYU ORGANLARI
A. GÖZ
Cisimleri görmeyi sağlayan duyu organıdır. Cisimlerden gelen ışığı algılayarak beyne iletir. Böylece cisimlerin uzaklığı, şekli, rengi, büyüklüğü algılanır. Göz evinde bulunan gözün çevresinde koruyucu organlar bulunur. Kaşlar terin göze ulaşmasını önler, kirpikler tozların göze ulaşmasını önler, göz kapakları gözün dış kısmını temizler, göz yaşı gözün dış kısmını yıkar.
Göz yuvarlağı ortadan kesildiğinde, üç tabakadan oluştuğu ve görme yapılarını taşıdığı görülür.

1. Sert Tabaka
Bağ dokudan oluşur ve beyazdır. Sık dizilimde hücrelerden oluşur. Göze yuvarlak şeklini ve direnç kazandırır. Böylece gözdeki iç ve dış basıncı dengeler. Gözün ön tarafındaki saydam tabakayı oluşturur.
Saydam tabaka (kornea) : İnce ve esnek olup ışığın kırılarak göze girmesini sağlar. ince kenarlı mercek gibi davranır ve göze gelen ışığı göz bebeğinde toplar.

2. Damar Tabaka
Orta tabakadır. Bol miktarda kan damarı taşır. göz yapılarının beslenmesini sağlar. Göz boşluğuna bakan yüzeyi siyah maddelerle kaplıdır. Böylece göz içinin karanlık odaya dönüşmesini sağlar. Karanlık oda göze giren ışığın yansımasını önler. Bu tabaka farklılaşarak iris, göz bebeği, mercek ve mercek kaslarını oluşturur.
İris : Düz kaslardan oluşan renkli yapıdır. Göze siyah, kahverengi, yeşil, mavi gibi özel renkleri kazandırır. Işık miktarına göre kasılır. Göze girecek ışığı ayarlar.
Göz bebeği : İrisin ortasındaki açıklıktır. Işığın merceğe ulaşmasını sağlar.
Mercek : Canlı, esnek ve ince kenarlıdır. İncelip kalınlaşarak gözün uzak ve yakına uyumunu sağlar.
Mercek kasları : Bakılan mesafelere göre merceğin şeklini değiştirir.

3. Ağ Tabaka (Retina)
En içte bulunan tabakadır. Ağ şeklinde göz içini astarlamıştır. Üzerinde ışığı alan duyu almaçları bulunur. Işığın kırılmaları sonucu oluşan görüntüyü alarak göz sinirine aktarır. Farklılaşmasıyla sarı benek ve kör nokta oluşur.
Sarı benek : Görme düzleminin tam karşısında bulunur. Üzerinde yoğun olarak da duyu almacı taşır. Görüntünün en net olarak algılandığı yerdir.
Kör nokta : Üzerinde almaç taşımadığı için görüntü alınmasında etkili değildir.

Görme Olayı
Cisim ---- Işık ışınları ---- Kornea --- Göz bebeği --- Mercek --- Ağ tabaka ----Sarı benek --- Ters görüntü -- Almaç ---Sinirler --- Beyin ----- Değerlendirme

Göz Kusurları
Gözün normal görüşünü etkileyen yapısal ve işlevsel bozukluklarına göz kusurları denir. Görüntünün bulanık ya da bazı renklerin alınamaması şeklinde etkili olur.
• Miyopluk : Göz yuvarlağının uzaması ve merceğin kırığının artmasıyla oluşabilir. Uzağın bulanık, yakının net görülmesini sağlar. Kalın kenarlı mercekle düzeltilir.
• Hipermetropluk : Göz yuvarlağının kısalması ve merceğin kırılıcığının azalmasıyla oluşabilir. Uzağın net, yakının bulanık görülmesini sağlar. İnce kenarlı mercekle düzeltilir.
• Astigmatlık : Işığı kıran kornea ve merceğin pürüzlenmesiyle oluşur. Yakının ve uzağın bulanık görülmesini sağlar. Silindirik mercekle düzeltilir.
• Presbitlik : Merceğin esnekliğini kaybetmesiyle oluşur. Uzağın net, yakının bulanık görülmesini sağlar. İnce kenarlı mercekle düzeltilir.
• Kataraktlık : Merceğin saydamlığını kaybetmesiyle oluşur. Cisimlerin eksik görülmesine neden olur. Ameliyatla düzeltilebilir.
• Şaşılık : Göz yuvarlağını hareket ettiren kasların bozulmasıyla oluşur. ameliyatla düzeltilebilir.
• Renk körlüğü : Kalıtsaldır. Nesilden nesile aktarılır. Kırmızı ve yeşil renkler algılanamaz. Tedaviside yoktur.
B. KULAK
Sesleri algılayan işitme duyu organıdır. ses, maddelerin titreşmesi sonucu oluşur. Hava moleküllerinin üzerinde çevreye yayılır. Kulak, ses titreşmelerinin yönünü, derecesini ve özelliğini algılayarak sinirlere aktarır. Kulak dıştan içe doğru 3 farklı kısımdan oluşur.
1. Dış kulak
Ses titreşmelerini alarak kulak zarına taşır. Kulak kepçesi ve kulak yolundan oluşur.
Kulak kepçesi : Sesi toplar ve kulak yoluna verir.
Kulak yolu : Havadaki toz ve mikropların kulak içine girmesini önler.
2. Orta Kulak
Ses titreşmelerini düzenleyerek oval pencere zarına aktarır. kulak zarı, kulak kemikleri ve östaki borusundan oluşur.
Kulak zarı : İnce ve esnektir. Ses dalgaları etkisiyle titreşerek uyarıları çekiç kemiğine aktarır.
Çekiç - örs - üzengi kemikleri : Çevresinde kaslar bulunan özel kemiklerdir. Ses titreşimlerinin derecesini ayarlar. Fazlaysa azaltır, azsa yükseltirler.
Östaki borusu : İşitmeyle ilgisi yoktur. Orta kulağı ağız boşluğuna bağlar. Çok gürültülü ses ve basınçlarda kulak zarının iç ve dış kısmındaki hava basıncını dengeler.
3. İç Kulak
Uyarıların sinirlere aktarıldığı yerdir. salyangoz, dalız, oval pencere ve yarım daire kanallarından oluşur.
Dalız : İçi sıvı dolu yoldur. Ses titreşimlerini sıvı dalgası şeklinde salyangoza iletir.
Salyangoz : İki buçuk kez kıvrımlı olup, kıvrımların sonundaki almaç ve sinirler titreşimleri algılarlar. Son kısmında esnek zar ve duyu almaçlarının bulunduğu yere korti organı denir. Korti organı ses titreşimlerini alarak duyu sinirlerine aktarır.
Yarım daire kanalları : İşitmeyle ilgisi yoktur. Birbirine dik olan 3 yarım kanaldan oluşur. Kanalları yardımıyla vücudun duruşunu beyinciğe bildirir. Böylece dengeye yardımcı olur.
C. DİL
Yenilen besinlerin tadını algılar. Yapısında çizgili kaslar bulunur. İstemsiz ve istemli olarak çalışabilir. Üzerinde kabartılar şeklinde tat tomurcukları bulunur. Bu tomurcukların üzerinde çok sayıda duyu almacı ve sinir bulunur. Dil üzerinde 4 çeşit almaç bulunur. Bu almaçlar tatlı, tuzlu, ekşi ve acıyı algılar.
Bu almaçlar dilin her tarafında bulunmakla beraber bazı kısımlarda yoğunlaşmıştır. Bu nedenle dilin ucu tatlıyı, arkası acıyı, ön yan tuzluyu ve arka yan kısımlar ekşiyi daha iyi algılar. Almaçların çalışabilmesi için tat moleküllerinin tükürükte erimesi gereklidir.

D. BURUN
Koku alma duyu organıdır. Nefesle alınan havadaki koku taneciklerini algılar. İçerisinde kıllar, mukus tabakası, kemik kıvrımlar ve kılcal damar tabakası bulunur.Burun alınan havanın temizlenmesini, ısıtılmasını, nemlendirilmesini ve kokusunun alınmasını sağlar.
Uçucu olan koku maddeleri burun içindeki mukus sıvısında eriyerek almaç ve sinirleri uyarır. Buradaki almaçlar aşırı ve uzun süreli uyarımlardan dolayı koruyucu olarak yorulma özelliğine sahiptir.

E. DERİ
Vücut çevresini örten ince, esnek ve canlı bir dokudur. Hücreleri sık dizilimli olup çok farklı görevleri yapabilir. İki tabakadan oluşur.
• Üst deri : Derinin en dış kısmıdır. Dış ortamla etkileşim halindedir. İki kısımdan oluşur.
Ölü kısım (Korun) : Protein tabakasından oluşur. Yabancı maddelerin vücuda girmesini önler.
Canlı kısım (Malpigi) : Deriye özel renk kazandırır. Ölü tabakanın sürekli olarak yenilenmesini sağlar.
• Alt deri : Derinin beslenmesini, uyarıları almasını, kılların oluşmasını sağlayan kısımdır.


DESTEK ve HAREKET SİSTEMLERİ
İnsanların yer ve yönlerini değiştirmelerine hareket denir. Hareketi sağlayan organlar hareket sistemini oluşturur. Destek ve hareket sisteminin oluşmasında kemikler, kaslar ve eklemler kullanılır.

1. İskelet
Kemiklerin birleşmesiyle oluşan yapıya iskelet denir. İnsan iskeletinde 210 civarında kemik bulunur. İskeleti oluşturan kemikler eklemlerle birbirine bağlanırlar. İskelet insan vücudunda;
– Genel şeklini kazandırır.
– Aktif hareketi sağlar.
– İç organlara desteklik sağlar.
– Merkezi sinir sistemini dış etkilerden korur.
– Kan hücrelerini üretir ve mineral depolar.
İnsan iskeleti özelliğine göre 3 kısımdan oluşur.

a. Baş iskeleti : Kafatası kemiklerini oluşturur. Beyin ve beyinciği dış etkilerden korur. Çene kemikleriyle beslenmeyi sağlar. Yapısında yüz, elmacık, burun, çene ve şakak kemikleri bulunur.

b. Gövde iskeleti : Vücudun karın ve göğüs kısımlarını oluşturur. İç organları tutar. Kalp ve akciğeri korur. Yapısında omurga, kaburga, kürek, köprücük, göğüs kemikleri bulunur.

c. Üye iskeleti : Kol ve bacakların oluşmasını sağlar. Aktif hareket ve ellerin oluşmasında etkili olur. Uyluk, kaval, baldır, pazu, dirsek, parmak kemiklerinden oluşur.
Şekil ve büyüklüğüne göre 4 çeşit kemik bulunur.
• Kısa kemik : Eni boyuna yakın olan kemiklerdir. El ve ayaklardaki parmak ve bilek kemikleri bu gruba girer.
• Uzun kemik : Boyu eninden uzun olan kemiklerdir. Kol ve bacaklarda bulunur.
• Yassı kemikler : Yüzeyi geniş, levha şeklindeki kemiklerdir. Kafatası, kaburga, kürek, köprücük, çene kemiği bu gruba girer.
• Düzensiz şekilli kemikler : Belli bir şekle sahip olmayan omurlar bu gruba girer.

Kemiğin Yapısı
Kemiklerin enine kesilmesi durumunda farklı yapı ve özelliklerdeki kısımlardan oluştuğu görülür. Yapısında kemik zarı, sert kemik dokular, süngersi kemik doku, kemik kıkırdağı, sarı ilik ve kırmızı ilik bulunur.
Kemik zarı (periost) : Kemiğin dışında bulunur. Kemiğin beslenmesini, büyümesini, (kalınlaşmasını) ve onarılmasını sağlar.
Kemik kıkırdağı : Kemiğin uç kısmında bulunur. Kemiğin boyuna uzaması ve eklemlerin oluşmasını sağlar.
Sert kemik dokusu : Mineral oranı fazla olan sıkı dizilimli kısımdır. Kemiğe direnç ve şekil kazandırır.
Süngersi kemik dokusu : Kemik içerisinde oyuk şeklinde boşluklar oluşturur.
Sarı ilik : Yağ depolanmasında etkili olur.
Kırmızı ilik : Alyuvar, akyuvar ve kan pulcuklarının üretilmesini sağlar.

2. Eklemler
İskeleti oluşturan kemiklerin birbirine bağlanmasını sağlayan yapılara eklem denir. Kemiklerin hareket yeteneğine göre 3 çeşidi bulunur.
a. Oynamaz eklemler : Bağladığı kemiklerin hareket etme yeteneği yoktur. kemikleri tamamen birleştirmiştir, Kafatası ve kalçada bulunur.
b. Yarı oynar eklemler : Kemiklerin kısıtlı ve dar açıda hareket etmesini sağlar. Omurgadaki eklemler gibi.
c. Oynar eklemler : Kemiklerin farklı şekil ve açıda hareketine imkan sağlar. Kol ve bacaklardaki eklemler bu gruba girer.

3. Kaslar
Uzayıp kısalma şeklinde, şeklini değiştirebilen hücrelerden oluşurlar. Yapısında, kas dokunun hücreleri demet şeklinde bulunur. Kasların kasılıp gevşemesi sinirlerin uyarılarıyla gerçekleşir. Çalışmaları sırasında bol miktarda enerji harcarlar. İnsan vücudundaki kaslar;
– Aktif hareketi sağlar.
– Bazı iç organlara hareket yeteneği kazandırır.
– Kalbin çalışmasını sağlar.
– Konuşmanın gerçekleşmesini sağlar.
– Yedek enerji depolanmasını sağlar.
Kasların kasılması sırasında kısalma, şişme, sertleşme ve kalınlaşma gerçekleşir. Kol ve bacaklardaki kemiklerin çalışması sırasında ön ve arkada birbirine zıt çalışan kaslar bulunur. Bu zıt (açıcı ve bükücü) kasların kasılıp gevşemesiyle kol ve bacaklardaki bükülme ve gerilmeler gerçekleşebilir.








BESİNLER ve SİNDİRİM SİSTEMİ
A. BESİNLERİN ÖZELLİKLERİ
Canlıların temel özelliklerinden birisi de beslenmedir. Besin maddelerinin üretilerek ya da dışarıdan alınarak vücutta kullanılmasıyla gerçekleşir. Beslenmede kullanılan maddelere besinler denir. Besinler canlı vücudunun büyümesinde, onarılmasında ve yaşamın düzenlenmesinde etkili olur. Üretici canlılar kendi besinlerini yaparken, tüketici olanlar dışarıdan hazır olarak alırlar. Tüketici canlıların kullandığı besinler 2 grupta bulunur.
a. Bitkisel besinler : Bitkilerin vücudunu oluşturan yaprak, meyve, tohum, kök gibi kısımlardır.
b. Hayvansal besinler : Hayvanların vücudu ve faaliyetiyle oluşurlar. Et, süt, yumurta, bal, yoğurt, peynir bu gruba girer. Kimyasal yapılarına ve özelliklerine göre besin maddeleri 2 alt grupta incelenir.
Organik besinler : Canlı hücrelerde, biyolojik reaksiyonlar sonucu üretilirler. Protein, yağ, şeker, vitamin gibi.
İnorganik besinler : Toprak üzerinde ve içinde doğal olarak bulunurlar. Su, mineraller gibi.
Besin maddeleri canlı vücudunda kullanıldığı görevlere göre 3 grupta incelenir.
• ENERJİ VERİCİ-karbonhidratlar-yağ-protein
• YAPICI-ONARICI-karbonhidrat-yağ-protein-su-mineral
• DÜZENLEYİCİ-protein-vitamin-su-mineral
1. Karbonhidratlar (Şekerler)
C, H, O elementlerinin birleşmesiyle oluşur. Fotosentez sonucu ilk oluşan organik besindir. Değiştirilerek diğer organik besinlerin oluşmasını sağlarlar. Enerji üretiminde ilk önce kullanılır. Daha çok bitkisel besinlerde bulunur. Atom sayısı ve özelliğine göre hücrelerde farklı şekerler bulunabilir.
Glikoz şekeri : Kimyasal yapısı C6H12O6 dır. Fotosentez sonucu üretilir. Şekerlerin yapıtaşıdır. Solunum ve sentez olaylarında kullanılır. İnsan ve hayvanlarda kan şekerini oluşturur. Fehling (benedikt) çözeltisi ile kırmızı renk verir.
Glikojen şekeri : Şekerin insan ve hayvanlardaki depo şeklidir. Binlerce glikozun birleşmesinden oluşur. Kan şekeri azaldığında eritilerek kana verilir.
Nişasta şekeri : Şekerin bitkilerdeki depo şeklidir. Binlerce glikozun birleşmesinden oluşur. Hücrelerdeki lökoplast organelinde üretilir. Tohum ve meyvelerde bol bulunur. Nişasta iyot çözeltisi ile mavi renk verir.
Selüloz şekeri : Bitkilerde,hücre çeperinin oluşmasını sağlar. Hücrede yapısal görev yapar. Çok sert yapılıdır. Hücrelere desteklik sağlar. İnsan ve hayvanların çoğu tarafından sindirilemez. Odunun % 50’si, pamuğun %95’i selülozdan oluşur.
2. Yağlar (Lipidler)
C, H, O elemetlerinin birleşmesiyle oluşur. Şekerlerin golgide değiştirilmesiyle üretilir. İki tane yapı taşı bulunur. Bunlar yağ asidi ve gliseroldür. bir yağ molekülü 3 yağ asidi ve 1 gliserolün birleşmesinden oluşur.
Sindirilmesi zor olup şekerlerden sonra enerji verici olarak kullanılır. Çoğunlukla yedek besin olarak depolanır. Bitkisel yağlar sıvı ve hayvansal yağlar katıdır. Yağ molekülleri beyaz kağıt üzerine saydam leke bırakır. Canlılarda bulunan yağlar;
– Hücre zarını oluşturur.----Hormonların yapısına katılır.---- Vücudun ısı yalıtımını sağlar.----Göçmen kuşlar ve kış uykusuna yatan canlıların enerji ihtiyacını karşılar.
3. Proteinler
C, H, O, N elementlerinin birleşmesiyle oluşur. En küçük yapı taşlarına amino asit denir. Hücrelerde 20 çeşit amino asit bulunur. Amino asitler farklı sayı, sıra ve çeşitte kullanılarak değişik tipte proteinin yapılmasını sağlarlar. Proteinler ribozomlarda üretilir. Proteinler nitrik asit ile sarı renk verir. Canlılarda bulunan proteinler;
– Hücre zarı, hormon ve antikorların yapılmasını sağlar.----Enzimlerin, kasların, tırnağın, kılların yapılmasını sağlar.----Uzun süreli açlıklarda en son enerji vericidir.
4. Vitaminler
Hücrelerdeki biyolojik olayların düzenlenmesinde görev yapar. Çoğu bitkiler tarafından üretilir. B ve C vitaminleri suda, A, D, E, ve K vitaminleri yağda erirler. Yağda eriyen vitaminler vücutta depolanabilir.
Sindirilmeden kana karışırlar, enerji vermezler. Eksiklerinde metabolik hastalıklar oluşur. (A vitamini - Gece körlüğü, B vitamini - Beriberi, C vitamini -Skorbit, D vitamini - Raşitizm, E vitamini - Üreme bozukluğu, K vitamini - Kanın pıhtılaşmaması) Canlılarda bulunan vitaminler;
– Vücut direncini artırır.---Kemiğin sertleşmesini, kanın pıhtılaşmasını, sağlar.----Büyüme, gelişme, üreme davranışlarını etkiler.
5. Su (H2O)
H, O elementlerinden oluşur. Hücrelerin ortalama % 70’ini su molekülleri oluşturur. Su molekülleri kararlı, akıcı ve taşıyıcı özelliğe sahiptir. Vücuttaki kimyasal olaylar için enzimlerin çalışma ortamını oluşturur. Vücutta bulunan suyla;
– Besin ve artıkların taşınması sağlanır.--- Büyük yapılı besinlerin sindirimi sağlanır.---Fotosentezle besin yapılır.---Vücut sıcaklığının düzenlenmesi sağlanır.
6. Mineraller (Madensel Tuzlar)
Doğada maden şeklinde ve toprakta karışım halinde bulunur. Canlılarda 20 - 25 çeşidi (Demir, sodyum, kalsiyum, magnezyum, potasyum gibi) kullanılır. Sindirilmez ve enerji vermezler. Vücutta bulunan minerallerle;
– Klorofilin, hemoglobinin, kemiklerin oluşması sağlanır.
– Kasların, sinirlerin, enzimlerin çalışması sağlanır.
B. SİNDİRİM SİSTEMİNİN ÖZELLİKLERİ
Besin maddeleri hücrelerin sitoplâzmalarında kullanılır. Büyük yapılı besinlerin hücre zarından geçmesi için parçalanması gereklidir. Bu olaya sindirim denir. Sindirim olayı hücre içinde yapılıyorsa hücre içi; hücre ve vücut dışında yapılıyorsa hücre dışı sindirim denir.
İnsanlarda büyük yapılı besinlerin parçalanması için özel organlardan oluşan sindirim kanalı kullanılır. Besinlerin diş ve kaslarla parçalanmasına mekanik sindirim; enzimler yardımıyla parçalanmasına da kimyasal sindirim denir.
Bitkisel ve hayvansal kaynaklı yiyecek ve içeceklerde bulunan protein, yağ ve şekerler sindirime uğrarlar. İnsanların sindirim kanalı ağız - yutak - yemek borusu - mide - ince borusu - kalın bağırsak - yardımcı organlardan oluşur.

a) Ağız : Sindirim kanalının başlangıcıdır. Besinlerin vücuda alınmasını sağlar. Ağızda dişler, tükürük bezleri ve dil bulunur.
Dişler : Vücudun en sert yapısı olup katı besinlerin mekaniksel sindirimini sağlar. Böylece besinlerin yutulmasını ve daha kolay hazmedilmesi sağlanır.
Ağızda besinlerin parçalanmasını sağlayan kesici dişler (8) köpek dişleri (4) ve azı dişleri (20) bulunur. Bir diş dıştan içe doğru mine tabakası, fildişi tabakası ve diş özü tabakası kısımlarından oluşur.
Tükürük bezleri : Kaygan, eritici ve sindirici özelliğe sahip tükürüğü salgılar. Ağızda 3 çifti bulunur. Tükürük besinlerin ıslatılmasında, yumuşatılmasında ve kayganlaştırılmasında görev yapar.
Dil : Çizgili kas taşıyan hareketli bir organdır. Kısmen istemli ve kısmen istemsiz olarak çalışır. Besinlerin ağız içinde çevrilmesinde ve yutulmasında etkili olur.
b. Yutak : Nefes borusu ve yemek borusunun giriş kısmında bulunur. Yapısındaki kaslı kapakçık yardımıyla solunan havanın soluk borusuna, yutulan lokmaların yemek borusuna geçmesini sağlar.
c. Yemek borusu : İnce, uzun, boru şeklinde olan düz kaslardan oluşmuş bir yapıdır. Yutulan besinlerin yavaş ve ritimsel olarak mideye taşınmasını sağlar.

d. Mide : Karın boşluğunun sol alt kısmında bulunur. sindirim kanalının geçiş kısmıdır. Duvarlarında çok sayıda düz kas ve salgı bezi bulunur. Mideye ulaşan besinler burada bir süre depolanır, karıştırılır ve mikropları öldürülür. Besinlerde bulunan proteinlerin bir kısmı sindirilir.

e. İnce bağırsak : Sindirim kanalının ince ve uzun olan kısmıdır. Duvarlarında düz kaslar bulunur ve ritimsel olarak çalışır. Burası besinlerin tamamen sindirilip emilmesinde iş görür. Pankreas ve kendi salgı bezlerinden gelen enzimler protein, yağ ve şekerleri kimyasal olarak sindirir. İç yüzeyinde bulunan kılsı villuslar sindirilen besinlerin kana geçirilmesini sağlar.

f. Kalın bağırsak : Sindirim kanalının son kısmıdır. Sindirim artıklarının bir süre depolanmasını ve zaman zaman atılmasını sağlar. Depolama sırasında gerekli su ve mineraller emilebilir. Bu kısımda bulunan yararlı vitamin bakterileri B ve K vitaminlerinin üretilmesini sağlar.

g. Yardımcı organlar : İnce bağırsaktaki sindirimin tamamlanabilmesi için sindirime yardımcı olan sıvılar üretirler. Karaciğer ve pankreas bu özelliğe sahiptir.
• Pankreas : Ürettiği özsuyu içerisinde protein sindirici tripsin, Yağ sindirici lipaz ve şeker sindirici amilaz enzimleri bulunur.
• Karaciğer : Ürettiği safra özsuyu ince bağırsaktaki yağların mekanik sindirimini sağlar.



DOLAŞIM SİSTEMİ
Bütün organ ve sistemler arasında madde iletimini sağlayan yapılara dolaşım sistemi denir. Dolaşım sistemi besin, gaz, hormon, artık, antikor gibi maddeleri ilgili hücrelere taşır.
Dolaşım sistemini kalp, damarlar ve kan dokusu oluşturur.

1. Kalp
Göğüs boşluğunda bulunan çizgili kaslardan oluşmuş bir organdır. İstemsiz, hızlı, güçlü ve uzun süreli olarak çalışır. Böylece kan sıvısının damarlarda akmasını sağlar. Kalp, kulakçık ve karıncık olmak üzere 2 kısımdan oluşur.
Kulakçık : Kan sıvısını kalbe doğru çeken kısmıdır. Sol kısmı vücut toplar damarına, sağ kısmı akciğer toplar damarına bağlıdır.
Karıncık : Kan sıvısını organlara doğru pompalayan kısımdır. Sol kısmı vücut atar damarıyla, sağ kısmı akciğer atardamarıyla bağlantılıdır.
Kalbin sağ tarafında kirli kan (CO2 oranı fazla) ve sol tarafında da temiz kan
(O2 oranı fazla) bulunur.
Kalbin çevresinde koruyucu olan perikard adlı kaygan zar bulunur. Bu zar kalbi dış etkilerden korur. Kalp üzerinde bulunan damarlara koroner damarlar denir. Bu damarlar kalbin hızlı bir şekilde beslenmesini sağlar.
Kalbin kulakçık ve karıncıkları art arda ritimsel olarak kasılıp gevşerler. Kulakçıklar kasılırken karıncıklar gevşer ve kan sıvısı kulakçıktan karıncığa doğru akar. Karıncıklar kasılırken kulakçıklar gevşer ve kan sıvısı organlara doğru pompalanır. Kalbin kulakçık ve karıncıklarının kasılması dakikada ortalama olarak 70 - 80 kez gerçekleşir. kasılma hızı hormon ve sinirler etkisiyle artırılıp azaltılabilir.

2. Damarlar
İçerisinde kan sıvısının dolaştığı boru şeklindeki yapılara damar denir. Özellik ve görevine göre 3 çeşidi bulunur.
a. Atar damarlar : Kalpten organlara kan götüren damarlardır. Vücut ve organ atar damarlarında temiz kan, akciğer atar damarında kirli kan bulunur. Yapısında kalın düz kas tabakası bulunur. Kan basıncı ve akış hızı yüksektir.
b. Toplar damarlar : Organlardan kalbe kan getiren damarlardır.
Organ toplar damarlarında kirli kan, akciğer toplar damarında temiz kan bulunur. Yapısında ince düz kas tabakası bulunur. Kan basıncı ve akşı hızı düşüktür.
c. Kılcal damarlar : Atar damarlar ile toplar damarlar arasında bulunur. Kanın atar damardan toplar damara geçmesini sağlar. Yapısında kas dokusu bulunmaz. Kan basıncı normal ve kanın akış hızı en düşüktür.
Kalbin çalışması sırasında damarlarda oluşturduğu sarsıntılara nabız denir. Kanın damarlarda akarken oluşturduğu basınca tansiyon denir. Nabız ve tansiyon arttığında damarlardaki kanın akış hızıda artar. Kalpten çıkan kirli ve temiz kanın dolaşma mesafesi ve özelliğine göre 2 çeşit dolaşım kullanılır.
• Küçük kan dolaşımı : Kalpten çıkan kirli kanın akciğerlerde temizlenmesini sağlar. Kalbin sağ karıncığından başlar ve sol kulakçığında biter.
• Büyük kan dolaşımı : Kalpten çıkan temiz kanın vücut organlarına ulaşmasını sağlar. Kalbin sol karıncığından başlayıp sağ kulakçığında biter.

3. Kan Sıvısı
Başlı başına bir doku olup, sıvı ve akıcıdır. Su oranı çok yüksektir. Yapısında hücrelerin ihtiyacı olan maddelerle, metabolizma sonucu oluşan zararlı maddeler bulunur. Kan sıvısında; su, mineral, oksijen, karbondioksit ve kan hücreleri bulunur. Kanın yapısında özel görevler yapan kan hücreleri taşınır.
a. Alyuvarlar : Kırmızı renkli ve kanda en fazla bulunan hücrelerdir. Oksijen ve karbondioksitin taşınmasında görev yapar.
b. Akyuvarlar : Beyaz renkli ve kanda en az bulunan hücrelerdir. Mikropların yok edilerek bağışıklığın sağlanmasında görev yapar.
c. Kan pulcukları : Hücre parçaları olup üzerinde pıhtılaşma proteinlerini taşır. Kesilen ve zedelenen damarların onarılmasında görev yaparlar.

KAN GRUPLARI
Kan gruplarının oluşumunda alyuvarlar üzerindeki özel protein çeşitleri ve kandaki antikor çeşitleri etkili olur. Alyuvarlar üzerinde A, B ve Rh tipinde 3 çeşit proteinin bulunma durumuna göre farklı kan grupları oluşur.
Alyuvar üzerinde;
A proteinleri varsa
B proteinleri varsa
A, B proteinleri varsa
A, B proteinleri yoksa
Rh proteinleri varsa
Rh proteinleri yoksa A grubu,
B grubu,
AB grubu,
O grubu,
Rh+ grubu,
Rh– grubu,

Yaralanma, ameliyat, hastalanma durumlarında vücuttaki kan sıvısı yeterli olmadığı için vericiden kan nakli yapılır. 2 çeşidi kullanılır.
• İdeal kan nakli : Herkesin kendi grubundan kan alıp vermesidir.
A  A, B  B, AB  AB, O  O, Rh+  Rh+, Rh–  Rh– şeklinde yapılır.
• Zorunlu kan nakli : Kendi grubundan kan bulunmadığı zamanlarda yapılır.










MİKROPLAR ve BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ
• Vücudu oluşturan organ ve sistemlerin çalışmasının bozulmasına hastalanma denir.
• Soğuk hava, zehirler, besinler, kimyasal maddeler ve mikroplar hastalanmaya neden olabilirler.
• Vücutta hastalık oluşturan bir hücreli mikroorganizmalara mikrop denir.
• Mikroplar iç parazit olarak yaşarlar. Yaşama ve çoğalmaları için insan vücudunu kullanırlar.
• Mikroplar vücuda besinlerle ağızdan, havayla burundan, kan nakli ile ve yaralanmalarla deriden bulaşabilir.
• Vücuda sızan mikroplar kan yoluyla yaşayabilecekleri hedef organa taşınarak yerleşirler.
• Her mikrop çeşidi kendisine has olan organa yerleşir.
Nezle mikrobu - Burun,
Kuduz mikrobu - Beyin,
Hepatit mikrobu - Karaciğer,
Verem mikrobu - Akciğer,
Kızamık mikrobu - Deri,
Zatürree mikrobu - Akciğere yerleşir.

Organlara yerleşen mikroplar hücreleri parçalanarak ve besinleri kullanılarak hızla çoğalırlar.
Böylece vücutta hastalık belirtileri ortaya çıkar. Vücuda sızan mikroplar virüs, bakteri, protist ve mantar kökenli olabilir. Mikroplara karşı vücudu koruyan ve sızan mikropları yok eden yapılara bağışıklık sistemi denir.
Mikroplara karşı bağışıklık 2 şekilde gerçekleşir.
– Mikropların vücuda sızmasını önleme
– Organlardaki mikropları parçalayarak yok etme
Vücuda sızan mikropların yok edilmesinde akyuvar ve antikorlar kullanılır.
Akyuvarlar hareketli olup mikropları yakalayarak sindirir. Antikorlar, özel proteinler olup mikrop ve toksinleri etkisiz hale getirir. Mikropların ürettiği zararlı maddelere toksin denir. Toksinlere karşı etkili olan antikorlara da antitoksin denir. Vücutta, kazanılma şekline göre 2 çeşit bağışıklık kullanılır.

1. Doğuştan Kazanılan (Doğal) Bağışıklık
Kalıtsal olup bütün insanlarda benzer şekilde bulunur.
– Deri üzerindeki ölü tabaka mikropları geçirmez.
– Midedeki asitli sıvı besinlerdeki mikropları geçirmez.
– Burundaki mukus havadaki mikropları tutar.
– Ağızdaki tükürük giren mikropları tutar.
– Anne kanından bebeğe geçen antikorlar bir süre kullanılır.
– Kandaki akyuvarlar sızan mikropları yok eder.

2. Sonradan Kazanılan Bağışıklık
Farklı şekillerde karşılaşılan mikroplara karşı vücudun antikor üretmesi ve kullanmasıdır. 4 şekilde gerçekleşir.

a. Hastalığın geçirilmesi : Hastalanan vücut mikropları tanıyarak antikor üretme yeteneği kazanır. Üretilen antikorlar bitse bile vücut sürekli antikorları yeniler.

b. Vücuda yavaş yavaş sızan mikropların tanınması : İster istemez vücuda yavaş yavaş sızan mikroplar hastalanmadan tanınarak antikor üretme yeteneği kazanılır.

c. Aşı olunması : Aşı içesinde zayıflatılmış olan mikroplar bulunur. Bu sıvı vücut kuvvetli iken uygulanır ve vücudun mikropları tanıyarak antikor üretme yeteneği kazanması sağlanır. Mikroplara karşı vücudu korur.

d. Serum alınması : İçerisinde başka canlılara ait antikor bulunan özel sıvılara serum denir. Serum hasta insanların tedavi olması için uygulanır. Kullanılan antikorlar başka canlılardan alındığı için etkisi kısa sürelidir.

Hastalıklara karşı bağışıklık kazanma süresine göre 2 çeşit bağışıklık kazanılır.
• Aktif bağışıklık :
• Mikroplara karşı uzun süreli olarak bağışıklık kazanılır.
• Vücut antikor üretme yeteneği kazanmıştır.
• Sonradan kazanılan bağışıklıktaki a, b ve c seçeneklerindeki durumlar bu bağışıklığı sağlar.
• Pasif bağışıklık :
• Mikroplara karşı kısa süreli olarak bağışıklık kazanılır.
• Vücutta başka canlılara ait antikorlar kullanılır ve kendisi üretmez.
• Serum kullanılması ile bu durum sağlanır.







SOLUNUM ve BOŞALTIM SİSTEMLERİ
A. SOLUNUM SİSTEMi
Hava ile kan arasında gaz değişimini sağlayan organlara solunum sistemi denir.
İnsanlar akciğerli solunum sistemini kullanırlar. Solunum sistemi kanal şeklinde olup farklı organlardan oluşur.

a. Burun :
• Havanın vücuda girdiği organdır.
• Yapısında kıllar, mukus bezi, nemli deri, kılcal damarlar, kıvrımlı kemik kanalları (sinüs) bulunur.
• Alınan havanın temizlenmesini, ısıtılmasını, nemlendirilmesini ve kokusunun alınmasını sağlar.
b. Yutak : Yapısındaki kapakçık yardımıyla solunan havanın nefes borusuna geçmesini sağlar.
c. Nefes borusu :
• Havanın akciğerlere taşınmasını sağlar.
• Yapısındaki kıkırdak halkalar soluk borusunun sürekli açık kalmasını, kaslar borunun çapının değiştirilmesini, mukuslu siller de yabancı maddelerin tutulmasını sağlarlar.
• Soluk borusunun başlangıç kısmına gırtlak denir. Gırtlağın yapısında kıkırdaklar, ses telleri ve kaslar bulunur. Nefes verilirken konuşma sesinin oluşmasını sağlar.
d. Bronşlar : Solunan havanın sağ ve sol akciğerlere taşınmasını sağlar. Havanın akciğer içinde yayılmasını da bronşçuklar sağlar.

e. Akciğer :
• Havanın kana geçmesini ve kanın temizlenmesi sağlar.
• Akciğerde gaz değişimini sağlayan balon şeklindeki birimlere alveol (hava kesesi) denir.
• Alveoller, kılcallardaki kirli kan ile akciğerlerdeki temiz hava arasında yoğunluk farkına göre difüzyonla gaz değişiminin yapılmasını sağlarlar.
• Akciğerler göğüs boşluğunda sağlı sollu 2 kısımdan oluşur.
• Sağ akciğer 3, sol akciğer 2 parçalıdır.
• Akciğerin yapısında kas, kıkırdak, kemik gibi yapılar bulunmaz.
• Tamamen epitel dokunun zarlarından oluşur.

f. Diyafram ve kaburga kasları :
• Solunumun yapılmasına yardımcı olan yapılardır.
• Kasılıp gevşeyerek iç basıncı değiştirerek akciğerin çalışmasını sağlarlar.

Nefes Alma Olayı
– Omurilik soğanı akciğerin çalışması için uyartı gönderir.
– Akciğer çevresindeki diyafram ve kaburga kasları kasılır.
– Göğüs boşluğu öne ve alta doğru genişler.
– Akciğerler büyür.
– İç basınç düşer.
– Dışarıdan temiz hava çekilir.
– Alveollerde gaz değişimi yapılır.
Nefes verilmesi sırasında, nefes almadaki olayların tersi yapılır.

B. BOŞALTIM SİSTEMİ
Besin maddelerinin hücrelerdeki metabolik olaylarda kullanılması sonucu oluşan ürünlere artık denir.
Vücuttaki suyun fazlası, tuzun fazlası, minerallerin fazlası, vitaminlerin fazlası, asitler, gazlar, amonyak, üre ve ürik asitler, ilaçlar artık özelliğinde olup hormonal düzenleme sonucunda boşaltımla dışarı atılabilir.
Artıklar dolaşım sıvısı olan kanda bulunur. Kan boşaltım sistemi organlarında süzülerek artıkları ayıklanır.
Boşaltım sistemi farklı organlardan oluşur.

Böbrek atar damarı : Yapısında bol artık bulunan kirlenmiş kanı organlardan böbreğe doğru getirir.
Böbrek toplar damarı : Böbrekte temizlenmiş olan kanı kalbe doğru taşır.
Böbrek : Kanı süzerek artıkları ayıklar ve sulandırarak idrarı oluşturur. Kanın bileşimini belirli sınırlar içerisinde düzenler.
İdrar kanalı : Artıklı sıvıyı (idrar) idrar kesesine taşır.
İdrar kesesi (Mesane) : Gün boyu oluşan idrarı depolayarak belli zamanlarda dışarıya atar.

Böbrek, boyuna kesildiğinde 3 kısımdan oluştuğu görülür. Dış kısmında kabuk, iç kısmında havuzcuk bulunur.
• Kabuk kısmı : Kanın süzülmesini sağlayarak artıkların kan sıvısından ayrılmasını sağlar.
• Öz kısmı : Süzüntüde bulunan yararlı maddelerin tekrar kana geri alınmasını sağlar.
• Havuzcuk : Artıkların toplandığı idrarın oluştuğu kısımdır.

Bundan başka deri, akciğer ve karaciğer boşaltım yapılmasına yardımcı olur.
Deri terleyerek, akciğer solunum yaparak ve karaciğer zehirli maddeleri etkisiz hale getirerek boşaltıma yardımcı olur.





BÜTÜN CANLILARLA ORTAK YUVAMIZ "DÜNYA"
A. ÇEVREDEKİ EKOSİSTEMLER

Bir bölgedeki canlı varlıklarla cansız varlıkların oluşturduğu bütünlüğe ekosistem denir. Ekosistemdeki canlı ve cansız varlıklar birbiriyle etkileşim halindedir. Aralarında madde alış verişine dayanan bir etkileşim bulunur. Bu etkileşim gerçekleştiği sürece yeryüzündeki yaşam devam edebilir.

Ekosistemi Oluşturan Cansız Varlıklar
Canlıların çevresini oluşturan hava, su, ışık, toprak gibi faktörler cansız varlıkları oluşturur. Özelliğine göre bir bölgede canlı türlerinin yaşayıp yaşamayacağını belirler.
Ekosistemi Oluşturan Canlı Varlıklar
Ekosistemler üzerinde besin zincirleri bulunur. Bütün besin zincirleri besin ağı şeklinde karmaşık bir yapıya sahiptir. Ekosistemin yapısında beslenme ve yaşama şekline göre
3 grup canlı bulunur
a. Üretici canlılar : Fotosentezle organik besin üretirler. Tüketicilerin ihtiyaç duyduğu besinlerin büyük bir kısmını üretirler. Yeşil bitkiler bu gruba girer.
b. Tüketici canlılar : İhtiyaç duyduğu besinleri bitki ve hayvanlardan karşılarlar. En fazla tür sayısına sahiptirler. Otçul, etçil beslenen türleri bulunur.
c. Ayrıştırıcı canlılar : Ölen canlı vücutları ile canlı artıklarını kullanırlar. Böylece doğal temizliğin ve madde döngüsünün yapılmasını sağlarlar.

3. Ekosistem Çeşitleri ve Özellikleri
Yeryüzü ekosistem parçalarının birleşmesiyle oluşur. Yeryüzünde irili ufaklı farklı özellikte çok sayıda ekosistem çeşidi bulunur. Çayırlar, çöller mağaralar, tundralar, vadiler, ormanlar, bataklıklar, karadaki ekosistemleri oluşturur.
Okyanuslar, denizler, göller, nehirler, dereler, pınarlar, havuzlar sudaki ekosistemleri oluşturur. Her ekosistem çeşidinin kendisine has olan farklı fiziksel ve kimyasal özelliği bulunur. Işıklanma miktarı, sıcaklık ortalaması, su oranı, yağış derecesi, basınç değişimi gibi iklimsel olgusu farklıdır. Bu yüzden canlıların ekosistemlerdeki çeşit ve dağılışıda farklıdır.
Canlılara beslenme, barınma, korunma ve üremesinde en ideal ortamı sağlayan ekosistem ormanlardır. Bu nedenle en fazla tür ve canlıyı bulunduran ortamlar buralardır. Dünyada yaşayan canlıların büyük bir kısmı ekvator kuşağı çevresindeki ormanlarda bulunur.

B. EKOSİSTEMDEKİ BOZULMALAR ve ÇEVREYE ETKİLERİ
Ekosistemin yapı ve işleyişinin bozulması ekosistemdeki düzen, yaşam ve dengesinde bozulmasına neden olur. Kaynağına göre 2 çeşit bozulma gerçekleşir.

1. Doğa Kaynaklı Bozulmalar
Doğal afetler şeklinde gerçekleşir. İnsanların etkisi olmadan doğal dengenin bozulmasıyla oluşur. Erozyon, sel, fırtına, deprem, yanardağ patlaması, kuraklık, çığ şeklinde oluşabilir. Bu çeşit bozulmalarda doğa zamanla kendini düzeltebilir.

2. İnsan Kaynaklı Bozulmalar
Endüstri ve sanayi kuruluşlarının artıkları etkisiyle oluşur. Fabrika, taşıt, santral gibi tesislerin çalışması sonucu çevreye bırakılan zehirli gaz, sıvı ve katı atıklar çevrenin yapı ve işleyişini değiştirir. insan kaynaklı çevre tahribinin gerçekleşmesi;
• Aşırı nüfus artışının olması,
• Çevrede plansız sanayileşme yapılması,
• Doğal kaynakların bilinçsiz kullanılması,
olayları bulunmaktadır. Bu çeşit bozulmaların etkileri uzun sürelidir.
Doğal dengenin bozulmasında etkili olan kirletici maddelere atık denir. Atıklar yapılarında bulundurduğu zararlı ve yabancı maddelerle toprak, su ve havanın bileşimini bozarlar. Böylece canlıların beslenme ve solunumunda aksamalara neden olur. Atıklar kaynak ve yapısına göre 2 çeşit kirlenmeye neden olurlar.
a. Geçici kirlenme : Canlı vücudunun artık ve kalıntılarının oluşturduğu kirlenmedir. Çürütücüler tarafından bu atıklar ayrıştırılarak kısa süreli bir kirlenme oluşur. Ölü canlılar, yapraklar, sindirim atıkları gibi.
b. Kalıcı kirlenme : Sanayi tesislerinin faaliyetleri sırasında oluşturduğu atıklar tarafından sağlanır.
Çevrede uzun süreli bir kirlenme oluşur. Cam, plastik, naylon, metal, petrol gibi ürünlerin atıkları bu özelliğe sahiptir.

C. DOĞADAKİ MADDE DÖNGÜSÜNÜN KORUNMASI
Canlıların etkileşim içinde olduğu su, hava ve toprak belirli miktarda ve çeşitte madde içerir. Bu nedenle su, hava ve toprağın yapısında oluşabilecek anormal değişmeler canlı yaşamını doğrudan etkiler. Hava, su ve toprak arasında bazı maddelerin hareket etmesine madde döngüsü denir. Dört çeşit maddenin döngüsü canlılar için çok önemlidir.
a. Karbon döngüsü : Karbondioksit gazının hava ve canlılar arasındaki alış verişiyle oluşur. Fotosentez havadaki karbondioksitin azalıp besin yapılmasını sağlarken, solunum besinlerin azalıp havadaki karbondioksitin artmasını sağlar.
b. Oksijen döngüsü : Karbon döngüsünün tersi şeklinde gerçekleşir. Vücut solunumu havadaki oksijen miktarını azaltırken, fotosentez olayı havadaki oksijen miktarını artırır.
c. Azot döngüsü : Azot gazının hava ve canlılar arasındaki hareketidir. Havadaki azot gazı Azot bağlayıcı bakteriler tarafından tuza çevrilerek toprağa karıştırılır. Bütün canlılar azot ihtiyacını topraktan karşılarlar. Azot hücrelerdeki protein, vitamin, ATP, gen yapımında kullanılır. Ölen canlılardaki azotlar azot ayrıştırıcı bakteriler tarafınan tekrar havaya karıştırılır.
d. Su döngüsü : Hava ve toprak arasında suyun hal değiştirerek hareket etmesidir. Işık ve sıcaklık etkisiyle ısınan su buharlaşarak bulutları oluşturur. Bulutlar soğuyarak yağmur oluşmasını sağlarlar.

D. ÇEVRENİN KORUNMASI
Doğadaki denge, düzen ve yaşamın sürekliliğinin sağlanmasına çevrenin korunması denir. Çevrenin korunmasında yasal, kurumsal, bilimsel yöntemler kullanılır. Çevrenin korunması için şu faaliyetler yapılmalıdır.
• İnsanların çevre konusunda eğitimi sağlanmalıdır.
• Madde kullanılmasında tutumlu olunmalıdır.
• Yenilenebilir enerji kaynaklarına önem verilmelidir.
• Gündelik yaşamda geri dönüşümlü ürünler tercih edilmelidir.
• Su çevresi ve kaynakları özenle korunmalıdır.
• Tarım faaliyetleri bilinçli ve modern yöntemlerle yapılmalıdır.
• Doğadaki canlılar korunmalı ve yeşil çevre oranı artırılmalıdır.
Sanayileşmede çevreye dikkat edilmelidir.







CANLILARIN DOĞAYLA ETKİLEŞİMLERİ
A. CANLILARDA BESLENME ŞEKİLLERİ
Hücredeki besinlerin metabolizmada kullanılmasına beslenme denir. Bütün canlılarda ortak olarak gerçekleşir. Beslenme sırasında kullanılan su ve mineralleri bütün canlılar dışarıdan hazır olarak alırlar. Organik yapıda olan protein, yağ, vitamin ve şekerlerin karşılanması canlılarda farklı şekillerde gerçekleşmektedir.
1. Üretici Beslenme (Ototrofluk)
Organik besin ihtiyacını fotosentez yaparak karşılamadır. Hücrelerinde taşıdıkları klorofiller yardımıyla güneş enerjisini emerek organik besin yapılmasında kullanırlar.
Ürettikleri besinin bir kısmını yaşam olaylarında kullanırken bir kısmını da yedek olarak depolarlar. Yeşil bitkiler, öglena, mavi yeşil alg ve bazı bakteriler bu gruba girerler.
2. Tüketici Beslenme (Heterotrofluk)
Organik besin ihtiyacını dışarıdan hazır alarak karşılanmasıdır. Beslenme de kullandıkları kaynağa göre dört alt grubu bulunur.
a. Otçul beslenme : Besin ihtiyacını bitkisel besinlerden karşılarlar. Bitkilerin kök, gövde, yaprak, meyve ve tohumlarında depolanmış olan besinleri kullanırlar. Ağız ve sindirim kanalları otların sindirimini sağlayacak şekilde farklılaşmıştır. Ağızlarında azı dişlerin sayısı fazla olup yüzeyleri de genişlemiştir. Sindirim kanalları otların selülozunu parçalayabilmek için etçillere oranla daha uzun yapıdadır. At, inek, keçi, koyun, serçe, çekirge, kelebek, ağaç kakan bu gruba girer.
b. Etçil beslenme : Besin ihtiyacını hayvansal kaynaklardan karşılarlar. Hayvansal organizmaların vücudunda depolanmış olan besinleri kullanırlar. Ağız ve sindirim kanalları etlerin parçalanmasını sağlayacak şekilde farklılaşmıştır.
Ağızlarında köpek ve kesici dişleri gelişmiş yapıdadır. Sindirim kanalları otçullara göre daha kısa uzunluktadır. Aslan, şahin, yılan, köpek balığı, kurbağa, akrep, bit, kurt, tilki, kartal, timsah bu gruba girer.
c. Hem otçul hem etçil beslenme : Besin kaynağı olarak hayvansal ya da bitkisel kökenli organizmaları kullanırlar. Ağız ve sindirim kanalları hem etçil hem otçul beslenecek şekilde farklılaşmıştır. İnsan, ayı, kaplumbağa, evcil kedi ve köpek, karga, tavuk, fare ve bazı balıklar bu gruba girer.
d. Çürükçül beslenme (Saprofitlik) : Besin ihtiyacını ölmüş canlıların vücutları ve sindirim atıklarını kullanarak karşılarlar. Ağız ve sindirim kanalları yoktur. Besinleri vücut dışında çürüterek sindirir ve emerler.
Çürükçül beslenen canlılar çoğunlukla toprak yüzeyinde ve içinde bulunurlar. Çürütme faaliyeti sonucu çevrede bulunan canlı kalıntılarını ayrıştırarak toprağa karıştırırlar. Böylece doğal temizlik sağlanır. Toprağın mineral oranının artmasını sağlar. Bakterilerin büyük bir kısmı, küf mantarları, şapkalı mantarlar ve maya mantarları bu gruba girer.
B. FARKLI YAŞAMA ŞEKLİNE SAHİP CANLILAR
Bazı canlılar tek başlarına besin ihtiyaçlarını karşılayamadıkları için başka canlılarla birlikte yaşarlar. Bu şekilde iki farklı tür arasında beslenme yönüyle bir alış veriş etkileşimi gerçekleşir.
Canlılar arası beslenme etkileşiminin faydalı olup olmamasına göre üç farklı tipi bulunur.
1. Mutualizm: Beraber yaşayan iki canlının birbirinden karşılıklı olarak faydalanmasıdır. Mutalist yaşayan canlılar arasında karşılıklı madde değişimi yapılır. İkisi birbirine bağlı olup ayrılmaları durumunda her ikisi de zarar görür.İnsanlarla, bağırsaklarında yaşayan vitamin üreten bakteriler arasındaki ilişki--Otçul memelilerle selüloz sindirici bakteriler arasındaki ilişki--Yaban arıları ile çiçekler arasındaki ilişki--Mantarlarla su yosunları arasındaki ilişki---Baklagillerle azot bakterileri arasındaki ilişki
2. Kommensalizm: Beraber yaşayan iki canlıdan birinin yarar gördüğü, diğerinin etkilenmediği yaşama şeklidir. Buradaki beraberlikte konak canlı etkilenmezken konuk, canlı konaktan besin alır. Ayrılmaları durumunda konuğun yaşamı olumsuz etkilenir.Köpek balıklarıyla vantuz(echeneis) balıkları arasındaki ilişki
3. Parazit Yaşama: Beraber yaşayan canlıların birinin yarar, diğerinin zarar gördüğü beraberliktir. Konuk canlının beslenme ve sindirim yapıları gelişmediği için, tek başına yaşayamaz ve konak bir canlının vücudunu beslenmede kullanır.Parazit canlı vücut içinde ve organlarda bulunuyorsa iç parazitlik; vücut dışında bulunuyorsa dış parazitlik gerçekleşir. Bit, pire, sivrisinek, yara mantarı, klorofilsiz bitkiler dış; tenya, bağırsak solucanı ve mikroplar iç parazitliğe örnektir.
C. BESİN ZİNCİRİ
Canlılar arası ilişkinin temelinde beslenme bulunur. Canlı organizmalar organik besin ihtiyaçlarını karşılamak için kendisine uygun olan diğer organizmaların vücudunu kaynak olarak kullanırlar.
Üretici ve tüketici canlılar arasında bir zincirin halkaları şeklindeki beslenme ilişkisine besin zinciri denir. Bütün canlıların kullandığı enerjinin temel kaynağı güneş enerjisi olup besin zinciri bu enerjinin canlıdan canlıya aktarılmasını sağlar.
Besin zincirleri fotosentez yapılmasıyla başlar ve artıkların çürütülmesiyle biter.
Besin zincirinin başında üreticiler bulunurken, diğer halkalarında tüketici özellikteki canlılar bulunur.
1. halka - Üreticiler
2. halka - Otçullar
3. halka - Etçiller
4. halka - Yırtıcılar
5. halka - Çürükçüller (Fotosentezle organik besin üretirler, güneş enerjisini ilk olarak kullanırlar.)
(Üreticilerin depoladığı enerjiyi birinci derece tüketici olarak kullanırlar.)
(Üreticilerin depoladığı enerjiyi ikinci derece tüketici olarak kullanırlar.)
(Üreticilerin depoladığı enerjiyi üçüncü derece tüketici olarak kullanırlar.)
(Ölen canlıları ve kalıntılarını ayrıştırarak beslenirler. Artan besin ve enerjinin fazlası, toprakta birikerek fosil yakıtların oluşmasına neden olur.)
D. ENERJİ PİRAMİDİ
Besin zincirinin her bir halkasındaki canlıların birey sayılarının karşılaştırılmasıyla enerji piramidi oluşur. Bu nedenle enerji piramidinin ilk katında üreticiler ve son katında yırtıcı canlılar bulunur. Çürükçüller herbir katla ilişki halindedir.


 


Enerji piramidinde, aşağıdan yukarıya doğru her kattaki;
– Canlı sayısı azalır,
– Tür sayısı azalır,
– Toplam besin ve enerji miktarı azalır,
– Vücutta biriken artık oranı artar,
şeklinde değişmeler görülür.
Enerji piramidin her bir katındaki besin ve enerjinin bir kısmı canlının yaşamında kullanılırken depo edilen miktarı sonraki katlara aktarılır.

 

 


Besin Zinciri ve Enerji Piramidinin Bozulması
Doğal ortamlardaki aşırı değerdeki olumsuz değişme ve gelişmeler ekosistemlerdeki canlı yaşamını ve düzenini bozar. Salgın hastalıklar, aşırı avlanmalar, iklim şartlarının değişmesi, kuraklıklar, don, sel, deprem, fırtına, kimyasal - biyolojik ve nükleer kirlenmeler besin zincirinin işleyişini bozar.


NÜKLEİK ASİTLER
Canlıların en küçük yapı taşları hücreler olup hücrede gerçekleşen bütün olayları çekirdek yönetir ve denetler.
Çekirdekteki bu görevi kromatin iplikleri yapar.
Çekirdekteki kromozomlar ile sitoplazmadaki elçilerine nükleik asitler denir. İki çeşit nükleik asit bulunur.
• DNA : Çekirdekte bulunur ve hücreyi yönetir.
• RNA : Sitoplazmada bulunur ve DNA nın emirlerini sitoplazmaya taşır.
Nükleik asitlerin en küçük parçasına nükleotit denir. Bir nükleotit organik baz, şeker ve fosfattan yapılır.

Nükleik asitler taşıdığı şekerlere, nükleotitler taşıdığı bazlara göre isimlendirilir.



Çok sayıda nükleotidin uç uca bağlarla eklenmesi sonucu nükleotit zincirleri oluşur.



A. DNA (DEOKSİRİBO NÜKLEİK ASİT)
• Kromozomların yapısında bulunur. Hücrede yönetim ve kalıtımı sağlar.
• Yapısında A, G, S ve T nükleotitleri bulunur.
• İki nükleotit zincirinden oluşur.
• RNA ların üretimini ve sentezlenecek proteinlerin tipini belirler.
• Hücre bölünmesi sırasında eşlenerek sayısını artırır.
• İkili zincir sarmal yapıda kıvrılmış olarak bulunur.
• DNA nın belirli uzunluktaki parçalarına gen denir.
• DNA nın ikili zincirinde A ile T ve G ile S karşılıklı eşleşirler.
• A ile T arasında ikili (=) ve G ile S arasında üçlü (º) hidrojen bağı kurulur.
• Bu nedenle bir DNA da A ile T nin,G ile S nin sayıları birbirine eşittir.

Bir DNA da;
Nükleotit sayısı = Şeker sayısı
Nükleotit sayısı = Fosfat sayısı
Nükleotit sayısı = Organik baz sayısı
Adenin sayısı = Timin sayısı
Guanin sayısı = Sitozin sayısı


B. RNA (RİBO NÜKLEİK ASİT)
• Sitoplazma ve bazı organellerde bulunur.
• Hücredeki yönetimin sağlanmasında DNA ya elçilik görevi yapar.
• DNA nın emirlerini sitoplazmaya taşır. Yapısında A, G, S ve U nükleotitlerini bulundurur.
• Tek zincirden oluşur. Protein sentezinde görev yapar. Yapısındaki nükleotit sayıları eşit değildir.

KALITIMIN ÖZELLİKLERİ
Yeryüzünde bulunan bakteri, protist, mantar, bitki ve hayvanlar arasında benzer ve farklı özellikler bulunur. Canlılık özellikleri bireylerin ortama uyum yapmasını sağlar. Canlılarda bulunan ayırtedici özellikler çeşitliliğe neden olurlar. Canlı çeşitliliğini çekirdekteki kalıtsal madde oluşturur.
Canlılarda çeşitliliğe neden olan her bir özelliğe karakter denir. Sadece canlının yaşamını etkileyen karakterlere kalıtsal olmayan karakterler denir. Vücut ağırlığı, organ eksikliği, konuşma şekli, saç uzunluğu kalıtsal olmayan karakterlerdi. Nesilden nesile aktarılanlara da kalıtsal karakter denir. Kan grupları, göz rengi, saç rengi, protein yapısı kalıtsal olan karakterlerdir.
Karakterlerin oluşmasını sağlayan DNA parçalarına gen denir. Genler harflerle gösterilir. Bir karakterin oluşması için anne ve babadan gelen 2 gen kullanılır. 1 karakter = Anne geni + Baba geni
Karakterlerin ortaya çıkmasında çok etkili olan genlere baskın (dominant) gen denir. Dominant genler bulunduğu canlıda taşıdığı karakteri oluşturur. Büyük harflerle gösterilir. (A, B, C, D gibi.) Siyah saç geni, koyu ten geni, siyah göz geni, uzun boy geni, A grubu geni gibi.
Karakterlerin ortaya çıkmasında etkili olmayan genlere çekinik (resesif) gen denir. Çekinik genler baskın genler olmadığında taşıdığı karakterleri oluştururlar. Küçük harflerle gösterilir. (a, b, c, d gibi.) Sarı saç geni, açık ten geni, yeşil göz geni, kısa boy geni,
O grubu geni gibi.
Bir karakterin oluşmasında kullanılan genler birbirinin aynısı olursa karakterlere homozigot (saf) karakter denir. (AA, BB, cc, dd …) Bir karakterin oluşmasında kullanılan genler birbirinden farklı olursa karakterlere heterozigot (melez) karakterler denir.
Canlı karakterlerin oluşmasında kullanılan genlerin her türlü özelliğine genotip denir. Karakterin baskın ya da çekinik olması, saf ya da melez olması gibi. Canlıdaki karakterlerin dış görünüşüne de fenotip denir. Kan grubunun A, B olması, gözün siyah, yeşil olması gibi.
Karakterlerin yapı ve özelliklerini araştıran, karakterlerin nesilden nesile aktarılma kurallarını inceleyen bilime genetik denir. Genetikle ilgili ilk çalışmaları Gregor Mendel yapmıştır. Bezelyelerle yapılan ilk kalıtımsal çaprazlamalarla mendel yasaları oluşmuştur.
Mendel yasaları içerisinde;
• Karakterlerin birleşmesi
• Karakterlerin gizli kalması
• Karakterlerin ayrılması
maddeleri bulunur.Bezelyeler kolay yetişir, bir yılda bir kaç ürün verir, çok farklı karakterleri bulunur, karakterleri saftır ve kendi kendine yabancı tozlaşma yapmaz.
KARAKTERLERİN ÇAPRAZLANMASI
Karakterlerin kalıtımı eşeyli üreyen canlılarda en iyi şekilde gözlenir. Eşeyli üreme mekanizması kalıtımdaki çaprazlamaların oluşmasını sağlar.
Çaprazlamalarda üremenin karakter boyutu kullanılır. Önce çaprazlanacak ata canlı karakterleri yazılır ve genotipleri belirlenir.
Mayoz benzeri yöntemle çaprazlanacak genler ayrılır. Genler karşılıklı eşlenerek yeni karakterler oluşturulur.

KAN GRUBUNUN KALITIMI
Kan gruplarının oluşmasında A geni, B geni ve 0 geni olmak üzere 3 çeşit gen etkili olur. İnsanlar bu genlerden iki tanesini bulundururlar. Bu genlerden A ve B birbirine karşı baskın olmayıp her ikiside 0 genine karşı baskındır.
Rh faktörünün oluşmasında Rh+ lik geni ve Rh– lik genleri etkilidir.
CİNSİYETE BAĞLI KARAKTERLERİN KALITIMI
İnsan hücrelerinde 46 şar tane kromozom bulunur. Bu kromozomların 44 tanesi vücut organlarının oluşmasını sağlar. 2 tanesi de cinsiyet özelliklerinin oluşmasını sağlar
Vücut kromozomları aynı özellikleri oluşturduğu için bütün insanlarda ortaktır. Cinsiyet kromozomları X ve Y olarak 2 çeşittir.
2n = 46  44 + XX (Dişi birey)
2n = 46  44 + XY (Erkek birey)
X kromozomu üzerindeki gen bozulmaları sadece erkeklerde hastalık oluştururken, X kromozomu üzerindeki gen bozulmaları erkek ve dişilerde farklı oranlarda hastalık oluşturur.
Renk körlüğü ve hemofili hastalıkları kalıtsal olup X kromozomları üzerindeki çekinik genlerce (a) oluşturulabilir.
a-------- Çekinik, hastalık geni
A -------Baskın, normallik geni
XAXA ----------Normal dişi birey
XAXa -------- Normal dişi birey (taşıyıcı)
XaXa ---------- Hasta dişi birey
XAY ---------- Normal erkek birey
XaY -----------Hasta erkek birey
Kırmızı ve yeşil renklerin algılanmaması şeklinde oluşan hastalığa renk körlüğü, kanın pıhtılaşmaması şeklinde oluşana da hemofililik denir
KALITIM VE ÇEVRE ETKİLEŞMESİ
Canlı organizmalar doğal çevrede yaşarlar. Yaşamları çevre şartlarından sürekli etkilenir. Çevreye uyum sağlayanlar yaşamlarını sürdürebilirken uyamıyanlar ölürler.
Canlı karakterlerini oluşturan genlerin yapı ve çalışması besin, su, sıcaklık, iklim, hava, hormon, nem gibi çevresel faktörlerden etkilenirler.
Çevre şartlarının etkisiyle genlerin sadece çalışma şeklinin değişmesine modifikasyon denir. Kalıtsal olmayıp sadece bireyin kendi yaşamını etkiler.
• Çuha çiçeğinin düşük sıcaklıkta kırmızı, yüksek sıcaklıkta beyaz çiçek açması
• İnsanda derinin ışık yoğunluğuna göre bronzlaşması
• Dişi arılarda farklı besinlerle beslenmesi sonucu kraliçe ya da işçi arının oluşması
• Çok kullanılan kasların gelişmesi
• Aşırı besin tüketen insanların şişmanlaması
• Sirke sineklerinde, ortam sıcaklığının yüksek ya da düşük olmasına göre kanatların düz ya da kıvrık olması
Genlerin yapı ve çalışmasının bozulmasına mutasyon denir. Mutasyon vücutta görülürse canlının yaşamını, üreme hücrelerinde oluşursa sonraki nesilleri etkiler. Mutasyonlar sonucu kanser, doğumsal anormallikler, geri zekalılık gibi rahatsızlıklar oluşur.
Çevre şartlarının değişmesiyle oluşan eleyici dirence doğal seleksiyon denir. Fırtına, kuraklık, yağışlar, yangınlar seleksiyona neden olabilir.
Canlı organizmaların seleksiyonlara karşı koyarak çevreye uyum sağlanmasına adaptasyon denir. Adaptasyon canlının yaşadığı çevre şartlarına vücut olarak uyum yapmasını sağlar. Kaktüslerin çöllerde yaşaması, penguenlerin kutuplarda yaşaması, balinaların sularda yaşaması, ekvator ayılarının koyu renkli olması gibi.
Milyonlarca yıllık süreçte canlıların değişim geçirerek yeni türleri oluşturmasına evrim denir. Evrim olayı bir hipotez olup Lamark ve Darwin tarafından üzerinde görüş belirtilmiştir.

 
  siteye 12018 ziyaretçikişi girdi


More Cool Stuff At POQbum.com

 
 
Pagerank Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol